ürkistan, Orta Asya Türkleri’nin yaşadığı, çok geniş bir alana yayılan bölgenin adıdır. Bugünkü Kazakaistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan bölgenin batısını, daha çok Uygur Türklerinin yaşadığı, o yüzden zaman zaman Uyguristan diye zikredilen kısmı da doğusunu oluşturur
Cengiz’in torunlarından Çağatay’ın kurduğu ve tarihte Türkistan’ın tamamını hâkimiyeti altına alan tek devlet olduğu için, bu bölgede konuşulan Türkçeye “Çağatay Türkçesi” denilir. Sultan II. Abdülhamid’in Türkistan danışmanı ve elçisi durumunda olan Buhâralı Şeyh Süleyman Efendi, uzun araştırmalardan sonra kaleme aldığı “Lûgat-i Çağatayî ve Türkî-i Osmanî” adlı eserinde, daha bir asır önce bütün Türkistan Türklerinin, (yani Özbekler’in, Uygurlar’ın, Kazaklar’ın, Kırgızlar’ın, Karakalpaklar’ın, Türkmenler’in…) kullandığı Çağatay lehçesi ile Osmanlı Türkçesi arasında fazla bir fark olmadığını ve Balkanlar’daki bir Türk’ün Çin seddinin ötesine kadar kendi diliyle anlaşarak dolaşabileceğini söyler.
Devlet Kuruldu ama...
Çağatay Hanlığı’nın yıkılışından sonra, Türkler’in bölgede ayrı ayrı devletler kurmaları ve birbirleriyle geçinememelerinden yararlanan Çin imparatorları, zaman zaman Kaşgar ve civarını işgal ediyorlardı. 19. yüzyıl ortalarına gelince, bu defa Batı Türkistan Rus istilâsına mâruz kaldı ve 1860’larda bu işgal hemen hemen tamamlandı.
İşte tam o yıllarda Çin’deki Mançu hanedanının çökmesi Doğu Türkistan ileri gelenlerini harekete geçirmiş, Hokand Hanı’ndan Türkleri birleştirmeye muktedir olacak, eski hocalar soyundan kimler varsa gönderilmesini istemişlerdi. Hokand Hanı da, başarlı bir kumandan olan Yakub Bey’i, bir heyetle birlikte Kaşgar’a yollamıştı. Kısa sürede içerde iktidarı ele geçiren Yakub Bey, Çin işgali altındaki Türk bölgelerini geri alacak,Sultan Abdülaziz’in Doğu Türkistan bölgesinde “Emîrû’l Mü’minîn” İlân ettiği Bedevlet Yakub Han Yarkent ve Turfan’da kontrolü eline geçirecekti (1868).
Ruslar, Doğu Türkistan’da hızla büyüyen bu İslâm devletinden tedirgin olmuş, karşı tedbirlere başvurmuşlardı. Zira, yakılan istiklâl ateşi, kendi işgalindeki Batı Türkistan’a da sıçrayabilirdi.
Sultan Abdülaziz Han Adına Hutbe
Tehlikeyi sezen Yakub Han karşı tedbirlere girişti. Bir taraftan Ruslar’la dost geçinme politikası takip ediyor, bir taraftan Osmanlı Sultanı ile temas kuruyordu. Çok geçmeden Kaşgar’ın Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olduğunu ilân etti ve Sultan Abdülaziz adına sikke (para) bastırıp, hutbe okuttu. Sultan Abdülaziz de Yakub Han’a bölgenin “Emirü’l Mü’minîn”i unvanını verdi.
Osmanlı İmparatorluğu, Rus saldırılarına mâruz kalan Türkistan hanlıklarına, o tarihe kadar yardım yapmağa yanaşmamış, bunun yerine aralarındaki düşmanlığa son vermeleri tavsiyesinde bulunmuştu. Çünkü, gönderilecek silâhlan büyük ihtimalle birbirlerine çevireceklerdi. Ancak, şartların zorluğuna rağmen Yakub Han‘nın talebi reddedilmedi. Top ve cephane yüklü büyük bir yardım konvoyu askerî uzmanlar ve hocalarla birlikte, İstanbul’dan doğru yola çıkarıldı.
Yakub Han, aynı zamanda İngiltere ile temasa geçmişti. Ruslar’ın Hindistan’a yönelen tehdidini etkisiz hale getirmek üzere, kendi devletinin bir tampon bölge oluşturmasını teklif ediyor, bunun için de İngiltere’nin desteğini istiyordu. Ancak, teklifi, açıkça reddetmeyen İngiltere, bölgenin kaynaklarım sömürmeye devam ederken Kaşgar Devleti’ne hiçbir yardıma bulunmadığı gibi Osmanlı’nın Hindistan üzerinden geçen yardımını sonuna kadar engellemeye ve geciktirmeye çalışmıştır.
Fevkalâde dikkat çekicidir: Osmanlı’nın “Hasta Adam” ilan edildiği o yıllarda, Anadolu’yla coğrafî bağlantısı bulunmayan, binlerce kilometre uzaktaki bir yerde, resmen Osmanlı İmparatorluğuma tâbi olduğunu açıklayan bir devlet doğuyor. Ve o devlet, dönemin süper güçlerinin at oynattığı, entrika üzerine entrika çevirdiği ve dünyanın en istikrarsız, en hareketli arazisinde, 14 yıl yaşama başarısını gösteriyor. İşte bu, Bedevlet Yakub Han‘nın kurduğu Kaşgar Devleti’dir.
Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya