Kültürümüz

Osmanlıda Kitap Sevgisi

K
itabın Her Şeyine Hürmet Vardı  
Eskiden insanlarımız kitaba manevi olarak da çok büyük bir ehemmiyet verir, onun yazısına, cildine, tezhibine, hatta o kitabın hattatlarına, mücellitlere büyük hürmet ederdi. Bazı Müslümanların şahsi kütüphanesi mevcuttu. Zenginler kütüphane kurmak ve bu kütüphaneyi genişletmek için çok büyük çaba sarf eder, kitap sahibi olmayı, itibarlı olmanın ana şartı olarak kabul ederlerdi.
İslam âlemi kitaba çok büyük bir değer verdiği için kitapla birlikte, ciltçilik, tezhipçilik, kâğıt işleri gibi zanaatlar gelişmiştir. Bu meslekler daha ziyade cami altlarında ve çevrelerinde icra edilirdi. Camiler insanların, toplandığı bir merkeze dönüşür, şairler, medrese hocaları, esnaflar sohbet halkasının önemli zincirini meydana getirirlerdi.
Kitabın pahalı olması, ona erişilebilirliğini zorlaştırmakta bu sebeple insanların kitaba olan muhabbetini artırmakta, hatta bazen fazla kitabı olanlara karşı kıskançlıkların oluşmasına sebep olmaktaydı. Süheyl Ünver Hoca “Kitabın yüzüne baktıkça gönlüm eğlenir, kitap, emdiğim şeker kamışının sütü gibidir, sakın kitabımı benden isteme çünkü bu, elimden sevgilimi almaktır” diyerek kitaba verdiği önemi dile getirmiş, Ali Emiri kitapla ilgili bir beytinde: “Hikmet anda, ma’rifet anda, hakîkat andadır/Hâsılı sermâye-i dünyâ vü dînimdir kitap” diyerek kitabın hikmet ve hakikat bilgisini içerdiğini, onun dünya sermayesi ve dinin kaynağının kitap olduğunu dile getirmiştir.
Padişahın Kitap Aşkı
 
Sultan III. Selim, Şeyh Gâlip’in “Divan”ının yazımı, cildi ve tezhibi için üç yüz altın harcamıştır. Padişah, bu hareketi ile hem şaire hem de onların eserlerine vermiş olduğu değeri ortaya koymuştur. Sultan III. Selim, Şeyh Galip’e mesnevinin nefis bir nüshasını hediye edince Şeyh Galip kendisine dünyaları bağışlamış gibi sevindiğini dile getirmiş ve bu hediye için ona teşekkür mahiyetinde bir kaside yazmıştır. Hatta mesnevinin on birinci hatmini (okunup bitirme) bu eserle yaptığını ifade etmiştir.
Dosta Bile Emanet Kitap Verilmezdi
Ahmet Mithat Efendi emaneten bile dostlarına kitap vermez, kendisini bu konuda ayıplayanlara, dosta kitap vermemek onlara emniyetsizlikten değil, onların kitaba karşı duymuş oldukları aşırı emniyetten (düşkünlükten) kaynaklandığını, onlarda bu kitap sevgisi olduğu müddetçe kitabı geri almasının zor olduğunu dile getirmişti.
Matbaa bulunduğu dönemlerde İslam âlemi kitap zenginliği noktasında Batı’dan kesinlikle geri değildi. Batı dünyası matbaayı bulunca, kitabın maddi değeri yaklaşık on beş kat düşmüş, bir eserden aynı anda beş yüz bin basılır olmuş, böylece kitap hızlı şekilde tabana inmeye, halkla buluşmaya başlamıştır. Fakir insanlar kitap ile buluşunca toplumun derinliklerinde gizli olan deha seviyesindeki insanlar kendilerini gösterme şansını yakalamışlardır.

İlgili Gönderiler

1 / 62