H
uzur dersi, Osmanlı devleti zamanında ramazan aylarında padişahın huzurunda yapılan tefsir dersi demektir. Padişahın huzurunda yapıldığı için bu adı almış olmalıdır. Herkesin bildiği gibi, Osmanlı padişahları ilme ve âlimlere büyük önem vermekteydiler. Bu cümleden olmak üzere ilim adamlarını etraflarına toplarlar, ulemâ ile toplantılar yaparlar, ulemânın yaptığı ilmî toplantılara katılırlar, hatta bu toplantılar için hoca tayini işine önem verirlerdi.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk yıllarından beri bu tür faaliyetler görülmekle beraber Huzur derslerine örnek olabilecek ilk sistemli uygulamanın III. Sultan Ahmed zamanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1724te yapıldığını tarihî kaynaklar nakletmektedirler. Nitekim İbrahim Paşa’nın Ramazan aylarında devrinin tanınmış âlimlerini kendi sarayında toplayarak onlara Kur’an’dan bazı âyetlerin tefsirini tartışmalı olarak yaptırdığı bir toplantıya Sultan III. Ahmed de katılmış; dersi sonuna kadar takip etmiştir.
Huzur derslerini sistemli bir hâle getiren Sultan III. Mustafa’dır. Bu hükümdarın, babası Sultan III. Ahmed ile birlikte, genç bir şehzâde olarak eniştesi Nevşehirli İbrahim Paşa’nın sarayında yukarda zikredilen derslere katılmış olması ve o derslerden ilham alarak kendisi padişah olunca da bu dersleri te’sis etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Sultan III. Mustafa tarafından 1759 tarihinde çıkarılan bir “irâde-i seniyye” yani padişah fermanı ile Huzur dersleri usulü resmen kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Kendisinden sonra gelen padişahlar tarafından da benimsenen Huzur dersleri Osmanlı Devleti’nin sonuna yani Sultan Vahdettin Han diye tanınan VI. Mehmed Han’ın saltanatı ve hatta Saltanat kaldırıldıktan sonra yalnızca halife ünvanı verilmiş olan Abdülmecid Efendi’nin hilâfeti devrine kadar devam ederek 1924 tarihinde “Hilâfetin ilgâsını ve Hânedân-ı Osmânî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memâliki Hâricine çıkarılmasına dair olan 341 sayılı ve 3 Mart 1924 tarihli kanunun yürürlüğe girmesiyle sona ermiştir.”
Yerini Bizzat Padişah Tespit Ederdi
Kaynaklarda belirtildiğine göre, ders yapılacak yeri padişah belirler; devlet ve saray erkek ve kadınlardan, derse katılacak olanların ismi yine padişahın tasvibinden geçerdi. Huzur dersi verilen salona – camilerde olduğu gibi – mukarrirler (dersi verenler) için rahle ve minderler konulur ve muhatablar (Dersi takip edenler) da yere diz çöküp otururdu.
Bu salonlarda hükümdar için bir koltuk bulundurulur; mukarrir ve muhâtablar salona girmeden önce hükümdar o koltuğa oturmuş bulunur ve bunlar hükümdar önünden selâm vererek geçip yerlerine otururlar; mukarrir yerine geçer geçmez de padişah da koltuktan inerek muhatablar gibi minder üzerinde diz çöker, dersin sonuna kadar bu şekilde kalırdı. Harem kadınları ise dersleri bir paravan arkasından takip ederdi.
Genellikle, ders bittikten sonra, mukarrirlerle muhâtablar sarayda iftar ederler; saraydan çıkarken de kendilerine bir bohça ile bir atlas keseden mukarrirler için elli, muhâtablar için otuz altın “ihsân-ı şâhâne” bulunurdu. İşte senede birkaç saat süren bir vazifenin karşılığı olarak verilen bu hediyeler Osmanlı hâkanlarının ilme ve ilim adamlarına gösterdikleri takdir ve saygının sembolik bir ifadesi oluyordu.
Bazı Huzur Dersi Hocalarının İsimleri Aşağıdadır
Ruscuklu Hafız Ahmed Efendi Yanyalı Hacı Ömer Lütfü Efendi
Kavalalı Hüseyin Fehmi Efendi Hemşinli Muhammed Salih Efendi
Sinoplu Hafız Ahmed Nazif Efendi Bosnalı Hacı Ali Rıza Efendi
Moralı Murtaza Efendi Bozkırlı Mustafa Efendi
Piriştineli İlyas Efendi Divrikli Mustafa Şükrü Efendi
Tırnovalı Mustafa Ulusoy Efendi Eğinli Hafız İbrahim Şevki Efendi
Ohrili Hafız Mustafa Efendi Vanlı Abdurrahman Efendi
Zileli Ahmed Hürrem Efendi Rizeli Hacı Muhammed Haşim Efendi
Ahıskalı İbrahim Hulusi Efendi Beyşehirli Ahmed Nuri Efendi
Dağıstanlı İbrahim Natıkî Efendi Gümülcineli Ali Rıza Efendi
İstanbullu Muhammed Fevzi Efendi Batumlu Abdullatif Efendi
Sivaslı Halis Sıtkı Efendi Aydınlı Mustafa Nuri Efendi
Tikveşli Ziyaddin Yusuf Ziya Efendi Hadimli Mustafa Hilmi Efendi
Malatya Muhammed Fevzi Efendi Milaslı Süleyman Sırrı Efendi