irazlı Sadi’nin, Bostan ve Gülistan isimli eserinde okumuştum: “Tavus kuşunun en büyük düşmanı kendi kuyruğudur” diyordu. Kimse bir kumruyu, bir kartalı, bir leyleği… kuyruğu için vurmaz. Ama tavus kuşunun binbir renkte, binbir şekille süslü, muhteşem bir kuyruğu var. İnsanı âdeta büyüleyen o güzelim kuyrukla, misafir odalarının bir duvarını süslemek isteyenler, tavus kuşunu çekip vururlar. Zavallı tavus kuşu, kuyruğunun kurbanı olur.
Türkiyemizin iki muhteşem kuyruğu var. Biri Çanakkale ve İstanbul Boğazlarımızdır. Ötekisi, çok zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolumuz. Bütün yurdumuzu ve bu iki muhteşem “kuyruğumuzu” biz ancak çok kuvvetli, vurucu ve caydırıcı bir orduyla koruyabiliriz. Ordusuz vatan, ordusuz millet, ordusuz devlet olmaz. Canımızı, malımızı, ırzımızı ve bütün hürriyetlerimizi ordumuza borçluyuz.
Ben 1950 yılında, Sivas’ta, ortaokulun son sınıfında iken, Türkiye dışındaki Türklerle ilgilenmeye başladım, Orkun ve Serdengeçti mecmualarını okuyarak, coşkun duygularla bir Turancı oldum. Turan için şiirler, kitaplar, makaleler yazdım. Sonra, Sovyet İmparatorluğu çökünce, yeni Türk Cumhuriyetlerine 10 defa gidip geldim. Hem devlet televizyonumuzdan, hem de özel televizyonlarımızdan, soydaş cumhuriyetler üzerine 101 TV programı hazırladım ve sundum. Okuduklarımla ve dinlediklerimle öğrendim ki, Çarlık Rusyasının orduları, koskoca Türkistan topraklarını ele geçirmek için, sadece 50 ölü vermişler. 500 veya 5.000 askerini değil, sadece (elli) askerini kaybederek Türkiye’den büyük Türkistan topraklarına sahip olmuşlar. Gitmiş olduğum her Türk Cumhuriyetinde devlet yetkililerine sordum:
-Bu koskoca Türkistan topraklarına Rus orduları, ellerini kollarını sallayarak nasıl girdiler? Vatanınızı neden savunmadınız?
Bana her yerde aynı cevabı verdiler:
“-Ordumuz yoktu! Ordumuz yoktu! Ordumuz yoktu!” dediler. “Koskoca Timur İmparatorluğu yıkılınca Türkistan’da birtakım hanlıklar kuruldu. O hanlıklar, birbirleriyle uğraşmaktan kuvvetli ordular kuramadılar. Ruslar da, ordusuz Türkistan’a kolaylıkla girip bize kan kusturdular!”
Bütün Türk Cumhuriyetlerini gezip gördükten, Rus emperyalizmi karşısında bitmez-tükenmez acılar, utançlar… duyduktan sonra anladım ki, Türkiyemizde en büyük ihanet, ordu düşmanlığıdır. Ve yine gördüm ki ordu düşmanlığı, sadece ordumuz aleyhinde yazmak-çizmek, halkımızın, ordumuza güvenini, sevgisini sarsmak değildir. Ordumuzu siyasetin içine çekmek de, ordumuzun ikide bir hükümet darbeleri yapmasını istemek de kesinlikle ordu düşmanlığıdır.
Osmanlı devrinde, Yeniçeri ocaklarının “istemezük” diye kazan kaldırmaları, Cumhuriyet dönemimizde bazı komutanlarımızın hükümet darbeleri yaparak idareye el koymaları, çok büyük acıların doğmasına, ordumuzun güç kaybetmesine yol açtı. Ordumuz, daima siyasetin dışında kalmalı, hep milletimizin ordusu olmalıdır. Türkiyemizin geleceği, çok güçlü, vurucu, caydırıcı bir ordunun varlığına bağlı!
Yavuz Bülent Bakiler