Muhteşem MimarimizTarih

Muhteşem Süleymaniye ve Mimar Sinan

R

ivayet olunur ki bir kutlu gecede, Kanuni
Sultan Süleyman, rüyasında Resulullah efendimizi görür. Sultan Süleyman,
peygamber efendimizi takip ederek bugün Süleymaniye’nin inşa edilmiş
olduğu yaklaşık yetmiş dönümlük arazinin bulunduğu çok güzel manzaralı
tepeye gelirler. Bu tepe, hem Haliç’i hem de Boğaziçi’ni mükemmel  bir açıdan görür.

   Peygamber Efendimiz, Sultan Süleyman’a;

“Mihrabı buraya, minberi buraya olsun” der.

   
  
Kanuni
Sultan Süleyman kutlu rüyadan uyanır, şükürler eder. Mimar Sinan’ı
çağırtır. Hiçbir açıklama yapmadan büyük bir heyecan ile rüyada gördüğü
yere götürür:

 
 “Buraya bir cami bir de külliye yapacağız.” diye sözlerine başladığında, Mimar Sinan söze karışır:

  “ Sultanım, mihrabı burada, minberi burada olsun…”

   Sultan Süleyman şaşırır:

  “ Sinan sen bu işten haberli gibisin.” der.

   Mimar Sinan cevap verir:

  “ Sultanım dünkü rüyanızda ben de bir adım gerinizde geliyor idim…”

 

  Temele İlk Taşı Şeyhülislam Ebussuud Efendi Koydu…

 

   Yüzyılın tam ortasında, 13 Haziran 1550 günü padişahın isteğiyle Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin
mihrab duvarına ilk temel taşını koymasıyla inşaat başladı. Cami o
günlerin en büyük külliyesiyle birlikte tasarlanmış, Fatih
Külliyesi’nden sonra bir bakıma devrin en büyük üniversitesinin merkezi
olarak planlanmıştır. Etrafındaki binalar camiyi örtmediği gibi, araziye
uygun yayılan küçük bir şehir görünümündeydi.

 

   Türklerin en büyük hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın adıyla anılan “Süleymaniye Camii”
ihtişam ve zarâfet yönünden yalnız Türk mimarîsinin değil, bütün dünya
mimarîsinin de en seçkin eserlerinden biridir. Pek çok mimarlık
tarihçisi de bu kanaattedir. Ayrıca Mimar Sinan, caminin ve külliyenin
inşaatında bugün bilinen deprem mühendisliği tekniklerini yerine
getirmiştir.

 

   Klasik
Osmanlı mimarîsinin en önemli eserlerinden biri olan Süleymaniye Camii,
her şeyden önce İstanbul’un siluetine yeni yükseltiler getiren ve bu
siluetiyle şehrin değişik semtlerinden fark edilen bir yapıdır.

 

   Mimar
Sinan, bu caminin yerini tespit ederken büyük bir şehirci olduğunu da
göstermiştir. Cami yapıldığında, Sultan Ahmed Camii, Bayezıd Kulesi,
Eminönü Yeni Camii ve Nuruosmaniye Camii mevcut değildi. Bu durumda,
Pera, Galata, Haliç’ten bakıldığında siluete en hâkim yapı o idi.
Boğaziçi, Tophane, Üsküdar ve Adalar’dan bakan bir kimse Ayasofya’nın
tek rakibi olarak onu görüyordu.

 

    Bugünkü
ölçülere göre bile oldukça hızlı ilerleyen inşaat, gerek projenin
büyüklüğü, gerekse Mimar Sinan’ın başka inşaatlarla da ilgilenmek
mecburiyetinde olmasından dolayı, inşaatı takip edenlerce zaman zaman
duraklıyor gibi anlaşılıyordu. Mimar Sinan’ın rakipleri ve her devirde
rastlanan entrikacı tipler yüzünden, padişahta da böyle bir intiba
uyandırılmıştı.

 

İki Ayda Biter Padişahım!

 

   Nihayet bir gün Mimar Sinan’ın inşaatla meşgul olduğu bir sırada padişah çıkageldi. Mimar Sinan bu olayı şöyle anlatır:

    Bir gün ,
caminin minber ve mihrabının yapılmasıyla meşgul olurken, padişah
geldi. Binanın süratli yapılmadığına hiddetlendiler. Ben de:

 

“ İki ayda tamam olur.” dedim.

   Padişah, orada hazır olan ağaları şahit tutup:

“ Hele iki ayda tamam olmaz ise seninle görüşürüz!” dedi.

   Saraya gidince de Haznedar başı ve sâir ağalara buyurmuşlar ki:


Mimarın aklını kaçırdığı belli oldu. Hiç iki ayda bu kadar iş yapılır
mı? Herif, başı korkusundan aklını kaçırdı, çağırıp siz de sual ediniz.”
demiş.

   Beni
çağırdılar, doğruca saraya gittim, sordular, orada da iki ayda
biteceğini söyledim. Gece gündüz durmadan çalışıldı. Yine bir gün
padişah gelerek:

“ Sözünde kararlı mısın?” dedi.

“ Evet ” dedim.

 

  Açılışı Sinan yaptı…

 
 Cami 15 Ekim 1557 günü tamamlandı. İnşaat yedi yıl sürdü. Mimar Sinan bu olayı şöyle anlatıyor:

 

“İki ay tamam olunca bina da tamam oldu. Anahtarını padişahın mübarek ellerine verdim ve dua edip el kavuşturup durdum.” Padişah da:

 Bu bina eylediğin beytullahı yine senin açman evlâdır.” dedi, dua ve senâ edip anahtarı verince:

Ya Fettah!..” deyip açtım.

 

   Mücevherat Harca Karıştırıldı!

 

   İnşaat
sırasında özellikle temel hazırlığı gibi teknik sebeplerden dolayı,
uzun bir süre, bir türlü göze görünür ve herkesin anlayacağı duruma
gelemeyen Süleymaniye için, İran’da da dedikodular çıkmıştır. Bu durumu,
parasızlıktan iş gecikiyor intibası vererek kaşımak isteyen  İran şahı Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman’a -özellikle sultanı incitecek şekilde- para yardımı niyetiyle bir sandık mücevher gönderir.

 

Koca Sultan Süleyman durur mu? Tabii olarak hediyeyi iâde etmek nezaketsizliği göstermez.  Tahmasb’tan
gelen bütün mücevherleri kırdırıp ezdirir ve o sırada yapımı devam
etmekte olan kıble istikametindeki sol uzun minarenin harcına kattırır.
Güneşi arkadan aldığı zaman pırıl pırıl parlayan bu minareye bunun için “cevahir (mücevher) minaresi” denilmiştir.

 

   Haç da Hak Ettiği Yerde!

 

   Yine Süleymaniye Külliyesi’nin yapımı sırasında “İslam dünyası yine bir şaheseri ortaya çıkarıyor” haberleri ile telaş içine düşen Vatikan bir mermer blok içerisine dışarıdan belli olmayacak şekilde “Haç” döktürür ve Sultan Süleyman’a “Mâbedinizin minberi için hediyemizdir.” diye gönderir.

 

    Sultan Süleyman bu hediyenin istihbaratını almış ve Mimar Sinan’a bloku ortadan kestirip “Haç”ı
ortaya çıkartmıştır. İki parça olan mermer ve haçlar yine iki adet olan
ve dış avludan iç avluya geçen kapıların girişinde yere
yerleştirilmiştir. Böylelikle bundan böyle avluya girecek olanlar “Haç”ı çiğneyip girecektir. Daha sonra Vatikan’a haber yollanmıştır:

 

“Hediyenizi aldık, kabul ettik, doğru yere yerleştirdik.”

 

   Bugün yerlerdeki haç, iyice aşındığı için çok zor ve ancak çok yakından seçilebiliyor, ama blok hâlâ yerinde…        

 

 

 Kaynak: Sinan ve Çağı – Selçuk Mülayim

           Muhteşem Süleymaniye – Boğaziçi Yöneticiler Vakfı

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 63