ürk Millî Eğitimi, esas itibarı ile “Türk Dili” üzerinde oturmak, bu dili, bir bütün halinde kavramak, kavratmak ve geliştirmek zorundadır. Türk Dilini, bir ilim, sanat, fikir dili haline getirmek Türk Millî Eğitimi’nin, yani Türk Milleti’nin, Türk Devleti’nin vazifesidir. “Yabancı dil öğretiyoruz” bahanesi ile hiçbir okulumuzda, akademimizde, enstitü ve fakültemizde, Türkçe “ikinci plâna” itilemez. Biz, bugünkü yazımızda, “Millî Eğitimimizde Türk Dili Öğretimi” ile ilgili görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.
Önce şunu belirtelim ki, dilimizde, bir nesil için eksiyen kelime ve İstılahlar -bunlar, ister millî, ister yabancı bir kökten gelmiş olsunlar- bizim için “ölmüş” sayılamazlar. Milletimizi, kültür ve medeniyetimizi, bir bütün halinde incelemek ve tanımak isteyen herkes, o kelime ve ıstılahları anlamak zorundadır. Bilhassa “Türk aydınları”, güçleri nisbetinde ve ihtisas yaptıkları sahada, Türk Dilini, “aktif ve pasif kelime hazineleri” ile tanımak, bilmek ve öğrenmek arzu ve iradesini göstermelidirler.
Bilfarz, İslâm dininin “fıkhî” ve “tasavvuf?” tâbir ve İstılahlarından habersiz bir “İlahiyat Fakültesi” mezunu düşünülmeyeceği gibi, bütün tarihi ile birlikte Türk Edebiyatının tâbir ve ıstılahlarını bilmeyen bir “Edebiyat Fakültesi” mezunu düşünmek mümkün müdür? Durum, bütün ilim, sanat ve fen dalları için aynıdır. İşte, bunun için, Türk Millî Eğitimi’nde, en az, aücin yüksek okullarımıza ve fakültelerimize, bir “eski metinleri inceleme dersi” konmasını teklif ediyoruz.
Bu iş çok önemlidir ve yabancı dil öğrenmek kadar değerlidir. Çünkü, gocuklarımızı, kendi kültür ve medeniyetimizi inceleyecek, anlayacak ve tarayacak bir formasyona ulaştırmanın daha kolay ve daha sağlam başka bir ıcrfu yoktur. Dilimize ait “sözlükler”, bu işi kolaylaştırıcı şekilde hazırlanmalıdır.
Yani, kültür ve medeniyet tarihimiz boyunca, yazılı ve sözlü dilimize girmiş, bütün kelimeleri, tâbirleri ve ıstılahları ihtiva etmelidir. Bu yapılınca -ki, bütün güçlü ülkeler böyle yapıyor- görülecektir ki, Türk Dili, dünyanın en zengin dillerinden biridir. Unutmamak gerekir ki, gelişmiş her dil, yabancı dillerden kelime, tâbir ve ıstılah alır, ama onları, kendi bünyesi içinde eritir. İngilizce de, Almanca da, Farsça da,… böyledir.
Yine pedagoglar isbat etmişlerdir ki, kelime hazinesi zengin olan çocuklar, gençler ve öğrenciler, hem hayatta, hem okullarında daha başarılı olmaktadırlar. Durum, milletler için de aynıdır. Sosyologların tesbitlerine göre, zengin bir dil, cemiyetlerin büyük kültür ve medeniyetlere ulaşmasını sağlamakla kalmamakta, güçlü bir tefekküre ve edebiyata da zemin olmaktadır.
Kelime hazinesi daraltılmış bir nesil, bırakın yepyeni bir tefekküre ve estetik dehaya ulaşmayı, kendinden önce hazırlanmış eserleri bile anlayamaz. Böyle nesiller, yabancı ideolojilerden kaynaklanmış ve ezberletilmiş “sloganların” esaretine kolayca giriverirler.
Milli dilin, “millî” ve “beşerî” verasetin genç nesillere intikalinde oynadığı ve oynayacağı rol düşünülerek çok dikkatle hareket edilmelidir. Yazılı ve sözlü “içtimaî verasetin” ve “millî tecrübenin” intikalinde nesiller arasında “kopukluk” olmamalıdır. Hiç şüphesiz, millî eğitimde, “millî tecrübe”, beşerî tecrübenin, üzerine oturacağı “temel”dir.
Sevgili Yûnus’umuzun belirttiği üzere:
“İlim, ilim demektir / ilim, kendini bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır”.
S. Ahmet Arvas