Türk Dili

Korona Vesilesiyle “Teşhis” ve “Şifa”

 

Türkçe, dünyada en çok konuşulan beş dilden biridir. Asırlardan beri gelişip olgunlaşarak, tam ve mükemmel bir edebî dil hâline gelmişti. Yakın zamana kadar bütün Türk Dünyası, aynı dili konuşur ve yazardı. Son elli altmış senedir, Türkçe, belli mihraklar tarafından, kasıtlı olarak tahrip edildi. Uydurma kelime furyası başladı. Her gün yeni kelimeler uyduruldu. Torunu ile dedesinin, Türk ve İslam âlemiyle, tarihiyle gençliğimizin irtibatı kesildi.
 
Bu uydurukça dilden dolayı, Türkçe kısırlaştı, güdükleşti, yavanlaştı, kabile dili hâline döndü. Artık insanlar meramını ifade edemiyor. Hastalar, doktora derdini anlatamıyor, doktorun dediklerini de anlamıyor.
 
Bugünlerde koronavirüs vesilesiyle, pek çok tıp otoriterisini gece-gündüz dikkatle, heyecanla takip ediyoruz, şöyle edebiyat tadında bir Türkçe duyamıyoruz. Niçin uydurukça konuştuklarını anlayamıyoruz.
 
Üzülerek belirtelim ki, esasen tıpçıların kullandığı kelimelerin pek çoğu Latince, Fransızca ve İngilizce menşelidir: virüs, mikrop, karantina, izolasyon, hijyen, epidemi, pandemi, klinik, emar, tansiyon vs…
 
Bunlar gibi onlarca yabancı menşeli kelime, her gün kullanıldığı hâlde, bütün Türk ve İslam âlemince bilinen “teşhis” kelimesi niçin ısrarla kullanılmıyor ve yerine “tanı” deniliyor. “Tanı” Türkçedir. “Dostunu, düşmanını iyi tanı!” deriz. Ama hastalığı “teşhis” ederiz.
 
Allahü teâlânın isimlerinden biri de “Şâfî”dir. Şifa veren demektir. “Yâ Şâfî! – Ey şifa veren Allah’ım” demektir. Şifa veren Allah’ın adıyla dua ederiz. Üzülerek ifade edelim ki bu kıymetli “şifa” kelimesini de hiç duymuyoruz.
 
Gazetelerde, haberlerde, koronadan iyileşen bir kimse için “hastalığı yendi, mücadeleyi kazandı” gibi ifadeler kullanılıyor. Hasta güreşti de mi yendi veya bir oyunda mı rakibini yendi! Bu, şöyle ifade edilmeliydi: “Hasta şifa buldu, şifaya kavuştu, tedavi oldu, iyileşti.” “Şifa Allah’tandır” sözü atasözümüz olmuştur.
 
“Hastalığı yendi, mücadeleyi kazandı” gibi ifadelerde kibir havası da oluyor ki, gayretullaha dokunabilir.
 
Merhum Prof. Dr. Ayhan Songar Hoca, hem tıpta, hem edebiyatta üstad idi. Uydurukçaya çok karşı idi. Bu konuda çok kıymetli makaleleri vardır. Ayhan Songar Hoca gibi, hem tıbbî hem de edebî sahada temayüz etmiş doktorlar yetiştirmeliyiz.
 
Türkistan’da, Selçuklu’da ve Osmanlıda, insanların tedavi için gittiği yerlere “darüşşifa” yani “şifahane” denirdi. Ne güzel bir ifade… Hastalar, şifa bulmaya gidiyorum diye düşünür, moral bulurlardı.
 
“Hastaneye gidiyorum” denince, insan peşinen hastalığı kabullenmiş oluyor. Belki de başta hasta bile değilken, hasta havasına giriyor.
 
Mümkün olsa da, Sağlık Bakanlığı, bütün hastanelerin adını “Şifahane”ye çevirse ne güzel olurdu.
Allahü teâlâdan, bu korona âfetinden ülkemizi, milletimizi ve bütün insanlık âlemini kurtarmasını niyaz ederiz. Büyük bir fedakârlıkla çalışan doktor ve diğer bütün sağlık mensuplarına duacıyız.
 
 
 
 

İlgili Gönderiler

1 / 79