Dil ve EdebiyatTürk Dili

Konfüçyüs ve Yargıtay

B

ir milletin can damarı olan dili üzerinde yapılacak çalışmaların beslenmesi ilme itaattir. Dil ilmi üzerinde hiçbir fikri olmayan, üstelik niyeti bozuk birtakım kimselerin, ne yazık ki, başı boş kalmış Türkçemizle her çareye başvurarak oynamalarına göz yummak olur.

   Vatandaşının sıhhatini korumak için üfürükçülüğü yasaklayan devlet, dil üfürükçülerinin hem de kurum kurularak Türkçemizi mahvetmelerine  seyirci kalamaz. Zira bilinmelidir ki  dilin olmadığı  yeıde devlet de yoktur.

   Çin’in büyük filozofu Konfüçyüs şöyle diyor: ” Bir memleketin idaresini ele alsaydım, yapacağın ilk iş şüphesiz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, kelimeler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilmezse, vazife ve hizmetler gerektiği gibi yapılamaz. Vazife ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kaide ve kültür bozulur. Âdet, kaide ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adâlet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin neye varacağını bilmez, işte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”

   Tercüman Gazetesi’nde okuduğumuza göre, “beraat” yerine “aklanma” sözünü kullanan mahallî bir mahkemenin kararı Yargıtay tarafından kanuna ve hukuk diline aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.

   Konfüçyüs’ün asırların ötesinden gelen bu hikmetli sözlerinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında aksetmesi Türk adaleti adına memnuniyet vericidir. Beraat kelimesini, hukukçu olmasa, hukuk dilini bilmese bile, anlamayan Türk var mıdır?

   Dilin sadeleşmesi ve zenginleşmesi başka bir şey, basitleşmesi ve yoksulluğa düşmesi başka bir şeydir. Tarihte Allah! Allah! nâralarıyla uğuldayan, kasırgalar koparan Türk askeri, vatanı, milleti, devleti, istiklâli, hürriyeti, şerefi ve namusu için harbe girer ve bu suretle zaferden zafere koşar.

   Allah, vatan, millet, devlet, istiklâl, hürriyet, şeref, namus, zafer Arapçadan alınmıştır ama bu heybetli kelimeler, devşirme de olsa, bu mefhumlar için şehadet şerbetini içen yeniçeri gibi Türk oğlu Türk’dür. Her Türk’ün kafasında ve gönlünde yaşayan kelimelere musallat olmak, onların yerine öz gibi göstererek ne idüğü belirsiz, çerden çöpten, cılız “sözcük” leri yerleştirmeye çalışmak millî hafızamızın, zihnî ve hissî alışkanlıklarımızın bozulmasına sebep olur.

 

Prof. Dr. Beynun Akyavaş

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128