omünistler, bir ülkeyi ele geçirmeden önce, kendilerini “ezilen halkların hamisi” olarak ilân ederler. Böylece, bir ülkede bulunan etnik grupları, kontrolleri altına almaya çalışırlar. Çin komünistleri de aynı oyunu oynamışlardır. Onlar da iktidara gelebilmek için “halklar” sloganından istifade etmişler ve mustarip kitleleri avuçlarına almışlardır. İktidara geldikten sonra da vaadlerini ya unutmuşlardır veya çeşitli tertiplerle soysuzlaştırmalardır.
Nitekim, Çinli komünistler, iktidar olunca, vaadlerinin aksine, uydurma bir “Sincan Uygur Otonom Bölgesi” kurmuşlar, kendi kontrollerini güçlendirici tedbirler alarak güya, oradaki Müslüman – Türklere “muhtariyet” (!) tanımışlardır. Oysa, dünyanın da bildiği üzere, bütün inisiyatif Çinlilerdedir ve “otonom bölge” sözü, bir uyutmacadan ibarettir. Komünistler, iktidar olmadan önce, bu bölgede yaşayan Müslüman – Türklere yaptıkları vaadlerden hiçbirini tutmamışlardır.
Onlar, iktidar olmadan önce, Doğu Türkistanlılara şöyle diyorlardı: “Size, kendi kaderinizi tayin hakkı tanmanacaktır. İsterseniz, Çinden ayrılıp müstakil devletinizi dahi kurabilirsiniz; isterseniz, ileride kurulacak federatif Çin Halk Cumhuriyeti dahilinde kalabilirsiniz.”
Sinsi Plan
Evet, komünistler, iktidar olduktan sonra, bütün vaadlerini unutmuş gözükerek, “otonom bölge” lafları ile dünyayı uyutmaya çalışmaktadır. Nitekim Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Hu Yaobang, 1983 yılında yaptığı bir konuşmada, Doğu Türkistan üzerindeki plânlarını şöyle açıklamıştır: “Doğu Türkistan, 200 milyon Çinli’yi rahatça barındırabilir”.
Düşünebiliyor musunuz? Bugün, Doğu Türkistan’da 30 milyon Müslüman – Türk yaşamaktadır. Oraya 200 milyon civarında Çinli, nakledilip yerleştirilirse, Türklüğün hali nice olur? Esefle belirtelim ki, bu proje yürümektedir ve şu anda, hergün binlerce Çinli ailesi Doğu Türkistan’a yerleştirilmektedir. Nüfûs oranı, hızla Müslüman -Türklerin aleyhine değişmektedir. İşte, “Sincan Uygur Otonom Bölgesi” adlı tertibin arkasında yatan acı gerçek budur.
Bilindiği gibi, bu “otonom bölge” 1 Ekim 1955 yılında ilân edilmişti. Şimdi, Çinliler, bugünü, bayram olarak kutlamaktadırlar ve orada yaşayan Türklerden de bugünü “bayram” olarak kabul etmelerini istemektedirler. Ne korkunç dram, hem bir milleti esir alacaksın, hem de onu, bu esaret gününde, “bayram yapmaya” zorlayacaksın. Üstelik, bunu, bütün dünyaya iyi birşey yapmış gibi ilân ve kabul ettirmek için propagandalarla beyin yıkıyacaksın ve esefle belirtelim ki, birçok iyi niyetli “ahmağı” da buna inandıracaksın.
Oysa, Çinden gelen haberler, tüyler ürperticidir. Far Eastren Economic Review, adlı derginin muhabiri Nicholas Danziger, 29 Ağustos 1985 tarihli yazısında şöyle diyor: “Şu anda, Çin’den Doğu Türkistan’a yılda 100 bin İle 200 bin arasında Çinli muhacir gelmektedir. Aradan geçen 36 yıl İçinde, Çinli nüfûsunun oranı yüzde 6’dan, yüzde 40,2’ye yükselmiştir. Uygurların nüfûsu ise yüzde 75’ten, yüzde 44,5’e düşmüştür”. Yani, Kızıl Çin, korkunç ve sinsi plânlama ile netice alıcı bir “demografik savaş” vermektedir ve ne gariptir ki, bu oyununu, birçok gözlerden de sakliyebilmektedir.
Mao’dan sonra, Kızıl Çin idarecilerinin kısmen zincirleri gevşetmesine ve göstermelik bazı “hürriyetler” (!) tanımasına aldanmamak gerekir. Nitekim adı geçen yazar şöyle demektedir: “Ülkedeki adaletsizliklere dayanamayan birçok Uygur, Türkiye’ye, Pakistan’a ve Suudî Arabistan’a göç etmeye başlamışlardır. İstiklâl, bugün için, bir hayaldir… Şimdiki gidişata bakılırsa, Doğu Türkistan’ın 700 yıllık zengin ve çok yönlü kültürü, kısa, bir süre sonra tarihe karışacağa benzemektedir”.
Evet, şu anda, Doğu Türkistanlı’nın Allah’tan başka kimsesi yoktur.
S. Ahmet Arvasî