923’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu ve yeni Anayasası kabul edildi. İsviçre Medeni Hukuku, Alman Ticaret Hukuku, İtalyan Ceza Hukuku, alınarak yeni kanunlar tamamlandı. Devletin sistemi olarak, en ideal sistem “Cumhuriyet” seçildi. İlk anlarda devlet ağırlıklı, kısmen serbest ekonomi modeli tatbik edilmeye başlandı. Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı. Laik devlet sistemi kabul edildi. Yalnız burada bir noktayı düzeltmek gerekiyor; Din ve devlet birbirinden ayrılmadı. İslam’ın devlet üzerindeki yönetici fonksiyonu ortadan kaldırıldı, İslam’ın hiçbir etkisi olmayan bir devlet şekli benimsendi. Din işleri devlete bağlı bir kuruluş haline getirildi.
Kültürümüzü etkileyecek devrimler yapıldı. Harf inkılabı (devrimi) ile Latin alfabesi kabul edildi, kıyafet devrimi yapıldı. Kanunlar hemen hemen toptan değiştirildi ki; buna bir nevi hukuk devrimi demek gerekir. Aynı şekilde eğitim değişikliğini de eğitim devrimi olarak tanımlayabiliriz. Lisanımızda da devrimler yapıldı. Kaynağı olmayan yeni bir lisan türetildi. Bunların çoğu yenilik (reform) olarak takdim edildi.
Kültür varlığımız unuturuldu ve daha ileri gidilerek Türk milletine yeni bir kültür getirilmek istendi. Bu uğraşlar halen devam etmektedir ve belirli bir yol da alındı. Şimdi gelinen noktaya bakarsak eski kültürümüzün (Türk- İslam Kültürü) hemen hemen yok edilmekte olduğunu görürüz. Yerine düşündükleri, fakat açık açık söyleyemedikleri kültürü de (batı Hıristiyan kültürü) getiremediler.
Kültür yönünden ne yaptığını ve ne yapacağını bilmeyen nesiller yetiştirildi. Bir milletin kendine has kültürü içinde müzik, el sanatları, edebiyatı, lisanı, örf ve adetler… Bulunur. Bunların büyük bir kısmını zamanla değiştirip yok etmeyi becerebildiler.
Kültür yıkımının nasıl yapıldığına ileride tekrar döneceğiz. Yalnız kültürü (örf ve gelenek gibi) bozarak neler yapıldığını birkaç misal vermek ile yetineceğiz. “Millet eğitilmeyip, yönetildiği için” bu vereceğimiz misalleri normal karşılar hala gelmiştir.
Günümüzde bir subay, er, polis şehit olduğu zaman cenazesi Chopen’nin cenaze marşı ile kaldırmaktadır. Bu resmi devlet protokolüdür. Neden? Ne için? Chopen’nin cenaze marşı ile şehit cenazeleri kaldırıyor. Ülkemizde Chopen’nin cenaze marşını çalarak kaldırılan ilk cenaze 1938 yılında Atatürk’ün cenazesidir. Bu cenaze marşına neden Atatürk ile başladınız ve devam ediyorsunuz? “Bu örf nereden alındı?” Atatürk’ün böyle bir vasiyeti yoktu. Vasiyeti olmamasına rağmen Atatürk gibi bir şahsiyeti nasıl oluyor da her Hıristiyan ülkesine dahi kullanılmayan bir protokol ile gömüyorsunuz. Bir vatandaş olarak sizden tekrar tekrar sorulur:
450 yıl Osmanlı idaresine kalan Yunanistan’da hiçbir Yunan vatandaşının veya büyüğünün cenazesinin ecdadımızın (Türk- İslam) örfü ile kaldırıldığını duydunuz mu? Okudunuz mu? Gördünüz mü? Buna bütün Avrupa, Amerika, Asya ve hatta Chopen’nin memleketi de dâhildir. Bunların hiç birinde Türk İslam protokolüne göre cenaze töreni yapılmamıştır.
Kaynak: Prof. Dr. Mazhar Özman – Türk toplumu nereye götürülüyor.
Prof. Dr. Mazhar Özman