Balkanlar - Rumeli

Osmanlılar Bosna’yı Nasıl Fethetti?

Ö

resim

nce Akıncılar

Osmanlılar, ilk defa 1414 Temmuz’unda
Evrenos-Zade Gazi İshak Bey komutasındaki akıncıları vasıtasıyla Bosna topraklarına
girdi. Daha ilk akınlarda İshak Bey, Bosna Kralını değiştirebilecek güce
sahipti. Bu ünlü akıncı beyi, ertesi yıl da Sava nehrini aşarak Hırvatistan
topraklarında at koşturdu. Onu burada Macar Kralı Sigismund bekliyordu.

Bosna’yı Macaristan topraklarına
katmak isteyen Sigismund’un ordusu ile İshak Bey komutasındaki Osmanlı
akıncıları Doboj meydan muharebesinde karşı karşıya geldiler. Sigismund hiç
beklemediği bir bozguna uğradı. Almanya’nın haşmetli imparatoru ve Macaristan’ın
kudretli kralı, Türk akıncı beylerinden birinin karşısında hiç beklemediği
şekilde çok feci bir yenilgi almıştı.

Böylece Bosna’yı almayı hayal
eden Sigismund, bu istediğini gerçekleştiremediği gibi, üstelik Hırvatistan’ın
da Osmanlı nüfuzuna girmesine sebep olmuştu. Saraybosna, Osmanlıların eline
geçti ve sancak merkezi haline getirildi.

Ertesi yıl, Bosna’nın büyük
beylerinden Paul Radenoviç, bir tuzağa düşürülerek öldürülünce, oğlu Piyer,
Osmanlı Padişahına müracaat etti. Sultan I. Çelebi Mehmed, Bosna beylerini
huzuruna çağırarak onları dinledi. İlginçtir ki beyler huzursuzluğun en büyük
sebebi olarak kendi krallarını gösterdiler.

Bunun üzerine Osmanlı Ordusu,
1416 yılının son üç ayını Bosna’da geçirdi. Böylece Osmanlı nüfuzu kuruldu. İslâmiyet
bütün sıcaklığı ve hoşgörü iklimiyle Osmanlının nezdinde Bosna topraklarına
hayat verdi. Kısa sürede Bosna halkı arasında Müslüman olanların sayısı hızla
arttı. Tevhid dininin mühürleri olan camiler peş peşe inşa edilmeye başlandı.

Sultan II. Murad Devri

Bir müddet sonra Osmanlı tahtına
Sultan II. Murad geçmişti. Onun zamanda da Bosna, Türklerle Macarlar arasında
anlaşmazlık konusu olmakta devam etmiş, Macarlar, Bosna’nın içlerine
karışmayıp, Tuna’nın güneyine müdahale etmeyi sürdürmüşlerdi. Bunun üzerine
Tuna hattının kesin olarak elde tutulması için, Tuna kıyılarına hâkim olmak
zaruretini Osmanlı devlet adamları vazgeçilmez bir siyaset olarak kabul
ettiler.

Hırvatistan beylerinden Rodoslu
Pavloviç ile Bosna Kralı II. Tivartko arasında süregelen mücadele, Osmanlıların
Bosna havalisine yeniden müdahale etmelerine yol açtı. İshak Paşa komutasındaki
akıncılar, Doğu Bosna’ya girip Bosna Kralını cezalandırdı. Osmanlı devletinden
yardım isteyen Radoslav Pavloviç’in ülkesinden geçildi. Ancak geçiş esnasında
yerleşim merkezlerine kesinlikle hiçbir zarar verilmedi. Yerli halk, işte bu
hususları kesinlikle gözden kaçırmıyor, Osmanlı adaletini ve hukuk anlayışını
adeta özlüyordu. 1426’da Bosna’dan geçen 4.000 kişilik Osmanlı akıncı birliği
yeniden Hırvatistan’a girince buranın kesin olarak Osmanlı nüfuzunda bulunduğu
inancı bütün Avrupada yerleşti.

1432 yılında imzalanan bir
anlaşma ile Bosna, Osmanlı Sultanını, iç ve dış işlerinin çoğunda en yüksek
makam olarak kabul etti. 1434’te Bosna Kralı, yeniden Macarlara yaklaşınca,
Bosna halkından bir heyet ve Hırvat Beyi Sandaly, Osmanlıları yardıma çağırdı. Bu
sefer İshak Paşa’nın oğlu Barak Bey, Bosna’ya girdi. Kışı burada geçirdi. 1438’de
Osmanlılar Saraybosna’ya tamamen hakimdiler. Bosna Kralı, Osmanlı Sultanına
yılda yirmibeş bin Düka altını vergi vermeyi kabul ediyordu.

Büyük Haçlı müttefik ordularını
Varna ve II. Kosova Meydan Muharebelerinde imha ederek Rumeli topraklarındaki
Osmanlı nüfuz ve tesirini kuvvetlendiren II. Murad, 1451 yılında bir sabah
Edirne’de vefat etti. Yerine dünya tarihinin ender şahsiyetlerinden biri olan
feth-i Mübin müjdesine mazhar olacak olan Fatih Sultan Mehmed Han geçti.

Bosna-Hersek’in tamamen fethi
1462, 1463 ve 1464’te üstüste yapılan üç sefer-i hümayun ile gerçekleşti.

Osmanlıların devlet idaresindeki
haksever, âdil, dürüst ve insaflı vasıfları Bosna halkı tarafından zaten uzun
zamandır biliniyordu. Bosnalılar için gerçek mânâda can ve mal emniyeti ancak
Osmanlı idaresi altında mümkün olabilecekti.

Bosna, bir iç savaş hengâmesinde
kavruluyordu. Katoliklerle Bogomiller arasındaki mücadele artık kanlı bir hâl
almıştı. Bogomiller, Katolik Kilisesini yakıp rahiplerini öldürürken, Papalık
da bu “dinsiz”lere karşı Haçlı
seferi davetiyle meşguldü.

Fatih Sultan Mehmed Devri

Sultan II. Mehmed, İstanbul’u
fethedip, “Fatih” ünvanını aldıktan
sonra, Bosna’daki bu karışık durumun sürüp gitmesine, hele Macarların Tuna’nın
güneyine göz dikmesine elbette tahammül edemeyecekti. Nitekim, Bosna’nın taht
şehri Yayçe’yi 1461’de herhangi bir ciddi mukavemet görmeden ele geçiren Fatih
Sultan Mehmed, Hersek’in fethini de tamamladı.

O sırada Bosna’nın Hıristiyan
Kralı, kendi sonunu hazırlayan bir teşebbüse kalkmıştı: Osmanlıya karşı
mukavemet etmek için Macar Kralından yardım istedi.

 Aynı şekilde Papa II. Pius da, Bosna Kralını
Osmanlılara karşı kışkırtıyor, büyük yardımlar sağlayacağını vaad ediyordu. Macaristan’ın
desteğinden hiç mahrum kalmamış olan Bosna Kralı, ülkesindeki eski sosyal
bünyenin ne dereceye kadar sarsılmış olduğun dikkate almadan Yayçe’yi tekrar
ele geçirdi.

Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed,
Bosna üzerine yeni bir sefer açtıysa da Sofya’ya kadar gittikten sonra seferden
vazgeçip geri döndü. (1463)

Fakat ertesi yıl, yani 1465’te
Bosna, kesin olarak fethedildi ve Osmanlı Topraklarına katılarak bir sancak
beyliği haline getirildi. Böylece Doğu Avrupa’nın güçlü bir Sırbistan Krallığı “Semendire Sancakbeyliği” ismi ile ve
bir vilayet halinde Rumeli Beylerbeyliğine bağlanmış oluyordu.

Bu arada Bosna’nın fethi
sırasında Macaristan Kralı, en küçük rütbeli bir Osmanlı Paşası olan Sancakbeyi
Mihaloğlu Ali Bey tarafından bozguna uğratılmış ve ölümden zor kurtulmuştu.

Bosna’nın kesin olarak Osmanlı
topraklarına katılmasından sonra, Macar Kralı, Bosna’yı almak için 1465, 1471
ve 1479 yıllarında üç defa harekete geçtiyse de maddi ve manevi bütün
varlığıyla buraya yerleşen ve adaletiyle Bogomil mezhebindeki Bosna halkının da
gönlünü fetheden Osmanlıları buradan çıkarmak mümkün olmadı.

Böylece özellikle Kanuni Sultan
Süleyman’ın Balkan seferlerinin ve bu arada Mohaç zaferinden sonra Macaristan’ın
alınmasıyla birlikte; Bosna-Hersek’in artık tamamıyla içeride kaldığı
Balkanlar, tamamen Osmanlı devletinin iç memleketi haline gelmiş ve “Pax Ottomanica” adı verilen 400 yıllık
süreli bir barış havası bölgeye egemen olmuştur.

İlgili Gönderiler

1 / 34