1
1 Şubat 1943 tarihinde, Stalin, Molotof, Kaganoviç, Mikoyan ve başkalarının iştirakiyle hazırlanan bir kararname ahkâmınca, 1944 yılında, Şimalî Kafkasya’daki Çeçen-İnguş Muhtar Cumhuriyeti kaldırılmış halkın bir kısmı, polis ve Kızılordu’nun müştereken tertipledikleri katliam neticesinde imha edilerek, geriye kalan kısmı, bir gün içerisinde, Sibirya’ya ve Orta Asya’ya sürülmüştür.
Öldürülen veya sürgün edilen bu bedbahtların miktarı böylece 800 bin kişiyi bulmuş ve Çeçenlerin bin seneden beri yaşadıkları topraklarda, şimdi bu hürriyet sever kahraman halktan eser kalmamıştır. Bunların emlâki yağma edilmiş, topraklarına ise Orta Rusya’dan getirilen Rus köylüleri iskân edilmiştir.
Aynı akıbete Karaçaylılar ve Balkarlar ve Adıge muhtar eyaletinin bazı bölgeleri de maruz kalmışlardır. Bu eyalet ve cumhuriyetler, 1921’de Bolşevikler tarafından işgal edilen Şimalî Kafkasya Cumhuriyeti’ne dahil bulunuyorlardı. Korkunç cinayeti, Prof. Avtorhanov bir şahidin ağzından şöyle tasvir etmektedir.
1944 yılının 23 Şubat sabahı, Çeçen-İnguş Muhtar Sovyet Cumuhuriyeti’nin bütün aul’larında (köylerinde) beklenilmeyen bir müjde dolaştı: Almanya üzerinde kazanılan parlak galibiyet münasebetiyle, kolhozların ve NKVD’nin ilgası, siyasî mahkûmların affı ve birçok hürriyetlerin ihyası hakkındaki hükûmet kararnamesi bugün ilân edilecektir. Bu kadar tantanalı bir merasimin 23 Şubat’ta, yani Kızılordu’nun 26’ncı seneidevriyesinde yapılması tabii idi. Kararnamenin ilanı merasimi, Kızılordu ile Çeçen-İnguş halkının “kardeşleşme” havası içinde vuku bulacaktı.
Her köyde böyle konuşuluyordu ve köylerde garnizon kurmuş olan kızıl askerler de köylülere böyle söylüyorlardı. Hükûmet makamlarından yalnız tedhiş ve mahrumiyet görmüş olan halk bu söylentilere pek de inanmıyordu.
Fakat 23 Şubat gününün meş’um sabahında rengârenk havaî fişekler, askerî bando ve millî oyun havaları etrafı neşe ile doldurmaya başlayınca, korkunun yerini tecessüs, merak aldı ve halk köy meydanlarına akmaya başladı. Hoparlörler ana dilde günün programını ilân ediyorlardı. Millî oyunlar, Kızılordu dansları ve şarkıları, binicilik müsabakaları, güreşler, mükâfat tevzii, umumî af…
Köy meydanları sür’atle doldu. Halk her taraftan akıp geliyordu: Merasim, ilân edilen programa tamamıyla uygun olarak, muntazam bir seyir takip ediyordu. Fakat iş programın son faslına, yani umumî afın ilânına ve “hürriyetlerin ihyası”na gelince sert bir kumanda sesi duyuldu “eller yukarı” ve korkunç facia başladı.
Yirmi dört saat içerisinde, bütün Çeçen-İnguş Cumhuriyeti topyekûn hapsedilmişti. Kadın ve çocuklara, sokağa çıkmamak şartıyla, evlerinde kalmak müsaadesi verilmişti. İkinci günü, halkın, kapalı Amerikan kamyonlarında ve yaya olarak sevkine başlandı. Erkeklere yanlarında hiçbirşey götürmeye müsaade edilmedi. Kadınlara ancak beşer kiloluk bagaj almak hakkı verildi. Mahpus halkı istasyonlara getiriyorlardı. Katar şefi insanları “tane tane” sayıyor, Orta Asya ve Sibirya’ya giden yük vagonlarına tıkıyordu.
Aslen Osetyalı olan ve hürriyeti seçen eski Kızılordu albaylarından Tokayev’in açıkladığına göre, birçok Çeçen-İnguş, facianın vuku bulduğu mitinglerde katledilmişti.
“Bu zulme, bu hainliğe ağlamak ve hayret etmek bize düşmez. Dağlıların hürriyet ve istiklâl için yaptıkları yarım asırlık mücadeleyi hatırlıyoruz. Şâmil’i hatırlıyoruz. Çarların ve Sovyetlerin istibdadı altında geçen yılları hatırlıyoruz. Ölelim, vatandaşlar, fakat şerefle ölelim! Silâh başına, dağlılar!”
Bu sözleri, İnguş köylerinden birinde yapılan mitingde, Kızılordu binbaşısı malûl bir İnguş söylemişti. Bu, bütün halkın sürgün edileceğini ilân eden Rus albayına, onun cevabıydı.
Makineli tüfek ateşi talihsiz İnguş binbaşısını ebediyen susturdu. Böylece kahramanca ölen yalnız binbaşı değildi. Birçok dağlı ve bu meydanda kadınlarla çocuk çağındaki delikanlılar, Rus makineli tüfeğine göğüs geriyor: “Ateş et Rus, ateş et!” diye haykırıyorlardı.
Sürgün edilenler temerküz kamplarına yerleştirilmişti. Bu arada Kazakistan’a sevk edilenler, “ölüm dağı” adı verilen bölgeye getirildiler. Burada malarya hastalığı öyle büyük bir şiddetle hüküm sürmektedir ki, ölenlerin cesetleri üst üste yığılınca bir dağ şeklini alıyor.
Şimâlî Kafkasya’nın başka bölgelerinden sürgün edilenlerle, aynı akıbete uğrayan Çeçen-İnguşların ve Karaçaylılarla Balkarların miktarı bir milyonu bulmaktadır.
Osman Yüksel Serdengeçti