ürk dostu olan Fransız yazar Claude Farrére, Türk halkına, Türk insanına karşı büyük bir sevgi ve ilgi duyardı. Türk olan her şey ona coşku verirdi. Bu onun değişmez yönüdür. Türk şehirlerinin güzelliğine ve Türk kadınların zarafetine, erkeklerin karakterine hayrandır. Jön Türkler ile hakiki Türkleri birbirine karıştırmamak gerektiğini söylerdi.
Claude Farrére, İslam düşmanlarına da karşıdır. Bu sebeple “Jön -Türk devrimini” benimsemez. Jön – Türkleri, İttihat Terakki’yi, en çok da İslam’a karşı olduklarından dolayı eleştirir.
Müslümanların Köpekleri
Claude Farrére, İstanbul’a ilk defa geldiğinde bir kedi gemilerine girer. İnsanlardan hiç kaçmaz. Daha önce İstanbul’a gelen gemicilerden biri Claude Farrére’e; “Bu Müslüman kedisidir.” der. Başlangıçta bu sözü yadırgar. Ancak şehre çıkınca kendisi de durumu yakînen görür ve hatıralarında, İstanbul sokaklarında Müslümanların kedi ve köpeklerinin yanlarına yanaşıldığında insanlardan hiç kaçmadıklarını; oysaki Müslüman olmayanların kedi – köpeklerine yaklaşınca selameti kaçmakta bulduklarını söyler.
İttihat ve Terakki’nin Köpek Zulmü
Bilindiği gibi Osmanlı Devletinde “İttihat ve Terakki” idareyi ele geçirince halka çok zulüm yaptı. Astığı astık, kestiği kestikti. Koskoca Osmanlı Devletini on senede darmadağın etti. Sebep oldukları savaşlar ve göçler neticesinde yüz binlerce insan perişan oldu.
Münevver Ayaşlı, İttihat ve Terakki’nin sadece insanlara zulüm yapmadığını, hayvanlara da yaptığını belirterek şöyle diyor: İstanbul’da İttihat ve Terakki’nin bir “Şehremîni”, yani Belediye başkanı vardı; kedi, köpek düşmanı Cemil Paşa!
İstanbul halkı çok merhametli ve kedi köpek severdi; hattâ kapılarının önüne, sahipsiz köpekler için bir kap yemek ve su koyarlardı. İşte bu Cemil Paşa, belediye çavuşlarına köpekleri toplattırıyor, Marmara Denizindeki Hayırsız Ada’ya yolluyordu.
Aç susuz kalan bu hayvancıklar birbirlerini yemeye başlamışlar. Köpeklerin bağrışmaları, ulumaları, iniltileri Anadolu yakasından bile duyuluyormuş.
Hayvanların Âhı Tuttu!
Bu hayvanların bağırmaları ve iniltileri zamanla azalarak kayboldu. Bütün hayvanlar açlıktan ve susuzluktan öldüler. İstanbul halkı buna çok üzülüyordu; ancak İttihat ve Terakki’nin korkusundan ağzını açamıyordu.
İşte İstanbul halkı, Balkan Harbi’nin bir savaştan ziyade bir felaket, bir facia halini almasını ve koca Rumeli’yi kaybetmemizi, köpeklere yapılan bu zulüm ve işkenceye bağlıyordu. Nitekim bu felaket ve facialar art arda yağmaya başladı.
Kaynaklar: Münevver Ayaşlı – Rumeli ve Muhteşem İstanbul
Pınar Dost – Eski ve Yeni Türkiye’nin Dostu: Claude Farrére
Hayat Tarih Mecmuası
Mehmet Can