Medeniyetimiz

İslamiyetten Önce Türklerin Âdâbı

İ

resim

slâmiyetten evvel Arabistan’da, kadınlar ve erkekler son derece âdâb ve ahlâk dışı yaşarlardı. Hâlbuki Türkler İslâmiyet’ten evvel de iffetli idiler. Îranlı müellif Kerdîzî “Zeynü’l-ahbâr” adlı eserinde Karluk Türklerinden bahsederken “Mâlumdur ki Türk kadınları çok ahlâklı ve ismetlidirler.” der. (Age. Türk Irkı…s.86)
İslâm öncesi Araplarda bir erkeğin alacağı kadının haddi yoktu… Her erkek istediği kadar mahbûbelerle (sevgili) gayrimeşrû münâsebette bulunurdu. Fuhuş bir meslek olarak şâyi’ (yaygın) idi. Evli kadınların çocuk dünyâya getirmek için başka erkeklerle münâsebetdâr olmasına müsâade edilirdi. Kadın baba veyâ kocasının hiçbir mîrâsına sâhip olamazdı. (Age. Türkler, s.88) 
Eski Arap’ta güzel bir zürriyete sâhip olmak isteyen bir erkek, karısını bir çocuk peydâ edinceye kadar başka bir erkekle yaşamasına müsâade eder ve bu çocuk kadının meşrû kocasına âit sayılırdı. (Age. Türk Irkı. s. 88)
Profesör Joseph Schacht’ın belirttiği nasslarda “verâset hukûku da dâhil olmak üzere, âile hukûku Kur’ân’ın muhtelif yerlerinde dağınık bir hâlde olmakla birlikte, hemen hiçbir noktası eksik kalmamak şartıyla teşrih edilen (açıklanan) yegâne kazâî (hukûkî, idârî) mevzûdur. Bu sâhada (Kur’ân-ı kerîm) en fazla kadınlara, çocuklara, akrabâya, ev adamlarıyla câriye ve kölelere nasıl muâmele edileceğinin tesbîtine ehemmiyet veriyor” der. 
Stanley Lane-Poor ise şöyle der: “Muhammed’in kadınlara âit hususlarda yaptığı derecelerde mühim değişiklikleri hiçbir büyük vâz’ı-ı kânun (kânun koyucu) yapmamıştır.” (Age. Türk Irkı, s. 91)
 
Eski Türk hukûkunda talâk (boşanma) hakkı erkekte olmakla birlikte kadının da boşanma talep etmeye hakkı vardır.
 
Türk Hukuk Târihi bir kadının boşanma isteği için gerekli maddeleri şöyle sıralar:
1. Kocanın kendisine fenâ muâmele etmesi
2. Başka bir kadınla gayr-ı meşrû münâsebette bulunması
3. Kudretsizlik (adem-i iktidâr, cinsî gücün olmaması) (Sadri Maksûdî Arsal, Türk Hukuk Târihi TTK Yay. s.337, 2015 İstanbul)
İslâmiyette meselâ kadın da nikâh sırasında “boşanma hakkına” sâhip olma yetkisi ister ve alır. Geniş anlamda bir fitneye sebep olmamak için bu konuya fazla yer verilmemiştir.
Hristiyanlıkta “Kilise nikâhı”nın feshedilemeyeceği ilân edilmiştir. Bu sıkı kurala “Katolik nikâhı” da denilmiştir. Bu kural son zamanlarda gevşemiştir. Talâk yâni boşanma hoş bir şey değildir; buna rağmen insan hayâtının bir parçası olmuştur. Efendimiz de talâkı müstahsen (iyi, güzel) bulmamıştır. 
İbni Battûta “Türklerde kadın şahsî asâlet timsâli sayıldığı için şeref ve haysiyetini ihlâl edecek bir harekette bulunmaz. Türklerin asîl kadınları vardır” der.
Türk kadınlarına “al yanaklı” denmesinin de bir derin anlamı vardır. Yanak yâni yüz ardan, hayâdan kızarır. Türk kızları iffetleriyle, nâmuslarıyla tanınmıştır. Ancak Tanzîmat’la başlayan Avrupâî hayatla, kızlarımızın “al yanakları” izâle edilmeye çalışılmıştır. “Hayâ îmandandır” hadîs-i şerîfine muhâtap olan “bir nesli mahvettiler” bâri geleceğimizi kurtarmak için yine şifrelerimizin uyarılarına kulak verelim: “Türk bodun, erttin ökün” (Ey Türk milleti pişmân ol ve kendine dön) (Age. Orhun Âbideleri, KD 22)
 
Bu metinde titre ifâdesi yoktur. “Ökün” ve “ertin” hemen hemen aynı anlamda olup “pişmân ol ve kendine dön”dür.
 
“Bir zamanlar biz de millet hem ne milletmişiz,/Gelmişiz dünyâya milliyet nedir öğretmişiz…/Yıktı bin mel’ûn kalem nânmusu bizler uymadık./ Susmak evlâdır deyip sustuk… Sanırsın duymadık.”
 
Ey yüce millet, yıllardır sen, sen olmaktan çıkarıldın. Türklüğün de Müslümanlığın da zedelendi. Bu iki büyük şerefe tekrar dön, pişman ol ve sana bu şereflerini unutturanları sakın unutma!

İlgili Gönderiler

1 / 48