İ
slâm’ı Türklük savunup korumuş; Doğru’dan Batı’ya gelen Oğuz Türklüğünü de İslâm yaşatmıştır. Bu tarihî hakikati ispat eden birçok kolay ve gerçek vardır. İslâm, orta Asya’dan Batı’ya gelen Oğuz Türkü sayesinde hem varlığını muhafaza etmiş, hem de genişlemiştir.
Bu durumun en önemli delili, Abbasi Halifeliği ve Sünni İslâm idaresinin, bir aralık Fatimîler tarafından yıktırıldıktan sonra, oğuz Türk soyundan gelen Selçuklular tarafından kurtarılıp yeniden kurulmasında gösterilebilir.
Sultan Tuğrul Bey Elcezîre’nin kuzeyini Fatimî hâkimiyetinden kurtardıktan sonra zaferle Bağdat’a dönmüştü. Sünnîliğin ve Abbasi hilâfetinin kurtarıcısı sıfatıyla İslâm’ın payitahtına girerken, minnettarı olan halife El-Kaaim Biemrillâh tarafından çok muhteşem bir merasimle karşılandı. Şu büyük hakikati ve tarihî zarureti, artık Abbasi halifesi de anlamıştı:
Sünnî İslâm’ın yaşayabilmesi ve özellikle de 1017 tarihinde ilâhlığını ilân etmiş olan Fatimî halifesi El-Hâkim Biemrillâh devrinden beri ayrı bir din ve özellikle de İslâm düşmanı bir din hâline gelmiş olan istilâcı Fatimîliğe karşı varlığını muhafaza edebilmesi için, Abbâsî halifeliğinin İslâm âlemi üzerindeki her türlü cismânî hâkimiyet haklarını Selçuklu saltanatına, yani Arap kavminin, İslâm idaresini Oğuz Türklerine devretmesinden başka çare kalmamıştı. İslam tarihinin Arap döneminden sonra Türk dönemini açmış olan bu merasim, 1058 senesi 24 Ocak cumartesi günü yapıldı. İbn’ül-Esîr’in
“Târîh’ül-kâmil”inin 1303 Mısır baskısının dokuzuncu cildinin 221’inci sayfasında Abbasi devlet adamlarıyla Bağdat ileri gelenlerinin ve Türk ordusu erkânıyla Selçuklu ricâlinin hazır bulundukları bu hâkimiyet devir teslim merasimi şöyle anlatılır:
“… Sultan Tuğrul Bey halifenin huzuruna çıktı; halife yerden yedi arşın kadar yüksek bir tahtta oturuyordu; üzerinde Hazreti Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in hırkası ve elinde kamış asâsı vardı. Sultan yer öptü, sonra el öptü ve bir kürsüye oturtuldu. Halife Başvezirine dedi ki:
– Ona söyle: Müminlerin Emiri, gayretinden dolayı şükrediyor, icraatından dolayı hamdeyliyor; seni yanında gördüğünden dolayı memnundur; Allah’ın idaresini kendisine vermiş olduğu bütün memleketlerin hâkimiyetini o da sana vererek Allah’ın kullarını koruma ve kollamayı sana havale ediyor; sana devrettiği hususlarda Allah’tan kork ve ihsan ettiği nimetin kadrini bil! Adaletin yayılmasına, zulmün kaldırılmasına ve vatandaşların durumunu düzeltmeye çalış!
Sultan yer öptü; halife kendisine hil’atler (şeref elbiseleri) giydirilmesini emretti; sultan kalktı, hil’atlerin olduğu yere gidip giydi; sonra geri dönüp halifenin elini öptü ve gözlerine sürdü. Halife de kendisine Doğu ve Batı padişahı diye hitap etti ve ahidnâme verdi.”
İslâm tarihindeki en büyük siyasî inkılâbın resmen ilân edildiği bu muhteşem merasim hakkında bir fikir vermek üzere yalnız birkaçını gözden geçirdiğimiz eski Müslüman ve Hıristiyan kaynaklarının verdikleri bilgilerden çıkan başlıca neticeler şöyle sıralanabilir:
a- Muhteşem bir kuvvet ve kudret şeklinde duruma hâkim olan sultan Tuğrul Bey’in her türlü maddî kudret ve imkândan mahrum bir gölge hâline gelmiş olan Abbasi Halifesinin huzurunda yer öpecek kadar bağlılık ve saygı göstermesi, Hilâfet makamını Resûllâh’ın yeryüzünde temsilcisi bilmesinden ve Halife’nin de o merasime sırtında “Bürde” (Hırka-i Şerîf) ve elinde de “Asây-ı Saâdet” (Peygamberimizin Asâsı) ile oturuma başkanlık ederek bu kutsal sıfatını “Mukaddes Emanetler”iyle göstermesindedir.
b- Abbasi hilâfeti bütün İslâm âlemi üzerindeki her türlü cismânî hâkimiyet haklarıyla yetkilerini Oğuz Türklerinin Selçuklu İmparatorluğu’na resmen devretmiştir;
c- Yapılan tarihî merasimde her iki tarafın devlet erkânıyla ileri gelenleri hazır bulunmuştur;
d- Sultan Tuğrul Bey’in “Doğu ve Batı” İslâm İmparatoru olduğu “tellâllalarla” halka da ilân olunmuştur;
e- Abbasi Halifesi El-Kaaim Biemrillâh, Selçuklu Sultânı ve bütün İslâm âleminin padişahı Tuğrul Bey’e cismânî hâkimiyetini devrettiği hakkında bir “Ahidnâme” de vermiş ve bunun korunmasını istemiştir;
f- Sultan Tuğrul Bey’e o devrin âdetince giydirilen hil’atlerle saltanat tacının şekilleriyle sayıları da devredilen hâkimiyetin bütün İslâm âlemini temsil etmektedir: Tek kordonlu yedi siyah hil’ât “yedi iklim” işaretidir; siyah sarık o zamanın Abbasi, yani Sünnî hâkimiyet timsalidir; sarığın üstündeki taç Arapları ve Arap olmayanları içine alan İslâm saltanatına alâmettir; murassâ tacın üstündeki iki sümbülle iki altın bağ Doğu ve batı saltanatının sembolleridir;
g- Netice olarak oğuz Türk hâkanı “yedi iklim”e, “Doğu ve Batı”ya , “Arap ve Arap olmayan”a yayılmış olan İslâm âleminin yegâne padişahı ilân edilmiş ve bu durum, “Sultan’ül-İslâm/İslâm Sultanı” unvanıyla da iade edilmiştir.