O
smanlı Devleti’nin l9. yüzyıldaki sıkıntılı durumdan toparlanabilmesi için zamana ihtiyaç olduğuna inanan Sultan II. Abdülhamid Han, bilhassa savaşlardan kaçınma yoluna gitti. O, savaşlardan zaferle sona erenlerin dahi milleti yorup bitirdiği görüşündeydi. Saltanatı müddetince daima idareli davrandı. Devletin pek çok ihtiyaçlarını hazineden para almak yerine kendi kesesinden karşıladı.
Padişah bir kararnameyle devletin tütün, damga pulu, tuz, ipek, balık ve sigara tekelleri ile bazı imtiyazlı eyaletlerin maktu vergileri bu iş için kurulan
“Duyun-i Umumiye” teşkilatına bırakılıyordu. Bu suretle İngiltere ve Fransa başta olmak üzere alacaklılar verdikleri borçları muntazam bir şekilde tahsil edebileceklerdi. Bunun karşılığında 278 milyon borcun 161 milyonu, yani yarısından fazlası Türkiye lehine siliniyordu. Alacaklılar alacaklarını belirli şekilde tahsil edebilecekleri için memnundular.
Meselenin bu şekilde halli ve Osmanlı Devleti ‘nin üzerinden ekonomik baskının kalkması Sultan Abdülhamid’in büyük başarılarından biri oldu. Zira adı geçen memleketlerden Osmanlı hazinesine düzenli gelen bir vergi veya para da yoktu. Bu topraklardan alamadığı vergilerle uğraşma vazifesini borçlu olduğu ülkelere bırakmış aynı zamanda devleti önemli borçlardan da kurtarmıştır. Yani alan memnun veren memnundu ama Osmanlı Devleti ciddi bir borç problemini düşmanlarını da memnun ederek yine onlara yüklemişti.
Sultan II. Abdülhamid Han’ın 33 yıllık döneminde çok önemli toprak kayıpları yaşanmamıştır. Hasta adam olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti’nin tekrar şahlanması ve dünyada hatırı sayılır konuma tekrar yükselmesi özellikle deniz gücünde bile dünyaya kafa tutar duruma gelmesi bazı ülkeleri özellikle de İngilizleri ve Yahudileri rahatsız etti. Tabiî ki bu ülkeler doğrudan Osmanlı Devleti ile mücadeleye yanaşmadılar. Çünkü Sultan’ın dünya siyasetinde etkin bir rol oynamaya başladığını görüyorlardı. Bundan dolayı Osmanlı’yı özellikle içeriden çözme politikasını devreye sokmuşlardı. Bunun en basit yolu da Sulatan II. Abdülhamid karşıtlarını desteklemekti.
Neticede planlarını uyguladılar ve iç muhalefeti ciddi derecede desteklediler. Artık padişahı nereden vuracaklarını biliyorlardı. Padişah istibdatçı (baskıcı, zira devlet düşmanlarını takıp ettiriyordu), antidemokratik, gizli teşkilatlar kuran (ki devleti korumak için hafiye teşkilatı kurmuştur) kızıl sultandı. Yalan haber ve propagandalarla dezenformasyon politikasıyla halkı yanlış bilgilendiriyorlardı. Zira abdestsiz yere bile basmayan padişahı din kitaplarını yaktırmakla suçluyorlardı. Bu yaktırma olayının aslı ise şudur:
Özellikle son zamanlarda dini kitaplar kasıtlı tahrif edildiği için alimler heyeti tarafından denetlenmeden piyasaya sürülen yanlış kitapları toplatmıştı. Öyle ki bazı fikıh kitaplarında bile bilerek tahrifat yapılmış, haram yerine helal, mubah yerine mekruh, caiz değildir yerine caiz gibi değişikliklerle din kitapları tahrif edilmeye başlanmıştı. Sultanın emriyle yanlış yazılan bu kitaplar tahrip edilmiştir.
Sultan her türlü bilimsel buluşun destekçisi olmuş. ABD’den Thomas Edison’a ABD’de aldığı maaşın 20 katını teklif etmiş ama Edison gelmemişti. Böyle bir padişah hakkında mesnetsiz suçlamalar yapılarak halk galeyana getirilmek istenmiş ama halk padişahı sevdiği için bunu başarmakta zorlanmışlardı Sultan Abdülhamid zamanında: Her vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler, yapıldı.
Japon imparatoru Sultan II. Abdulhamid Han’a hediyeler göndermiştir. Hünkâr da hediyeye hediye ile mukabele edilmesini istemiş ve Musa dede adında bir ustaya her saat başı ezan okuyan bir robot yapmasını istemiştir. Bu robotun ismi bile hazırdır. “Alamet” Sultan Abdulhamid Han asrın teknoloji harikası olan bu robotu, yazılmış özel bir mektup, hediyeler ve nişanla birlikte Ertuğrul Fırkateyni vasıtasıyla Japon İmparatoru’na göndermiştir. Ertuğrul Fırkateyni dönüş yolunda 450 mürettebatıyla birlikte batmıştı.
Japon İmparatoru’nun Abdülhamid Han’a gönderdiği mektubun tercümesi şöyledir:
“Şevketlü, kudretlü dostum, yüce ve muhteşem muhibbim Sultan Abdülhamid Han Hazretleri;
Azim mülkünüze giden tebaamızın daima hoş bir kabul gördüğünü ve özellikle sevgili Prens (Komatsu) Akihito ve eşi prenses hanımefendinin sizin katınızda gayet güzel bir kabule mazhar olduklarını haber alınca pek memnun ve mesrur oldum. Dolayısıyla samimi ve büyük dostluğumuzun eser ve delilini siz padişah hazretlerine ibraz etmek arzusundayım. Bu manada “Krizantem “ nam büyük nişanımızı zatınıza hediye ediyor ve mektupla birlikte gönderilen mezkûr nişanı lütfen kabul buyurmanızı rica ediyorum. Yine bu vesileden istifadeyle azim hürmet ve değişmez muhabbetimin teminatını beyan ederim. Mutsuhilo. Tokyo Sarayı. 10.05.1888″