K
afkaslar’ın maden ve petrol zenginliği Almanlar’ın da iştahını kabartmıştı. Böylece İkinci Dünya Savaşı’nda bölgenin kaderi yeniden değişti. Almanlar Kafkasya’ya yönelişi sonucu Çeçenistan’ın büyük bir kısmını işgal etmiş, fakat Grozni’ye girememişlerdi.
Ruslar, Kafkas Dağları’nın gerisine çekilirken, madenler ve petrol kuyuları Almanlar tarafından kullanılmasın diye, maden ocaklarında çalışan amele, usta, memur ve hatta etrafta bulunan insanları hepsini kuyulara indirip, üzerlerine ocakları ve kuyuları yıktılar. Bu vahşet, araştırmacı ve tarihçilerin eserlerinde yer almaktadır. Ayrıca, olayı yaşayan ve gören o zamanın çocukları, bu günün büyükleri, olayları aynen nakletmektedirler.
Çeçenistan’da bulunduğum süre içinde, olayların şahitleriyle tanışma ve onları dinleme fırsatı buldum. Alman ordularını 1942’de Çeçenistan’a gelmesi ile birlikte Çeçenistan tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Ruslar’ın kapattığı camiler açılmış ve her türlü ibadet ve kültür faaliyetine müsaade edilmişti. Rus baskılarından bıkan Çeçenler kısa zamanda Almanlar’a alışmış ve bazı kaynaklarda sevgi besledikleri yer almaktadır. Alman Generali Köstring Çeçenler tarafından kollar üzerine alınmış ve havalara atılmıştır.
Almanlar’ın, Stalirıgrad yenilgisi ve ağır kış şartlarını dayanamamalarıyla birbirini takip eden yenilgiler karşısında başlayan geri çekilmelerden sonra Kafkaslar’da kontrolü ele geçiren Ruslar, Almanlar’la işbirliği yaptıkları iddiasıyla 23 Şubat 1944 tarihinde Moskova aldığı bir kararla Kafkas bölge halkları cezalandırılmış ve sürgününe karar verilmiştir.
Dünya Tarihin En Korkunç Sürgünü
Ve dünya tarihin en korkunç toplu sürgünü gerçekleştirilmiştir. 23-24 ve 25 Şubat 1944’de Çeçen, İnguş, Karaçay, Balkar ve Kırım tatarları hayvanların taşındığı tren vagonlarına doldurularak Kuzey Kafkasya’dan Sibirya, Kazakistan ve Orta Aysa’nın kullanılmaz kır dağlarına sürgüne gönderilmişlerdir.
Sürgün vakası yazılarak ifade edilir gibi olmadığını olayı yaşayanlardan dinleyince anladım. Bu haksız sürgüne karşı çıkanların direnişi Ruslar tarafında kanla bastırıldı. Çok sayıda Kafkasyalı genç kurşuna dizildi, karşı koyup evlerden çıkarılmaya direnenlerin başlarına evleri yıkıldı ve bazı köyler ateşe verildi. Binlercesi kurşuna dizilirken binlercesi acımasızca yakıldı.
Kasap Stalin’in emriyle gerçekleştirilen bu insanlık faciasını anlatmak veya yazarak dile getirmek mümkün değildir. Bu ve benzeri olaylar ancak olayı bizzat yaşamış insanlar tarafından anlatılabilir. Kısacası olayı yaşamayan bilemez ve anlatamaz. Biz Çeçenistan’da bulunduğumuz süre içinde Çeçen dedelerin ağzından duyduklarımızı aynen naklediyoruz.
Şali’de üç gece misafir kaldığımız eve akın eden şehrin sakinleriyle gece geç saatlere kadar sohbetler yapıyoruz. Ruslar’ın son saldırı ile birlikte devam eden olaylardan bir ara ayrılıyor ve geçmişi tartışıyoruz. Yakın tarihi anlatmaya başlayan yaşlılar 1944’de toplu katliama dönüştürülen sürgünü anlatırken gözyaşlarını tutamıyorlar. 0 acı günlerde 13 yaşında genç bir delikanlı olan günümüzün Çeçen dedesi Muradov Aslanov unutamadığı o günleri şöyle anlatıyor:
“Almanlar’ın Orta Avrupa’dan Kafkaslar’a doğru hızlı ilerleyişi Rus birliklerince frenlenememesi Rusları telaşlandırmıştı. Savaş devam ederken Ruslar şehirleri ve köyleri basarak bütün gençleri askere almış ve Almanlar’a karşı savaşmak için cephelere göndermişti. Kafkas kökenliler savaşta toplu olarak Alman tarafına geçip Ruslar’a karşı savaştıkları haberleri geliyordu…
Almanlar’ın ilk hedefi, maden ve petrol zenginliğinden dolayı Kafkaslaa yerleşme ve asırlardır Ruslar’a karşı bağımsızlık savaşı veren yerli Kafkas halkının da desteğini alarak Rusya’ya doğru ilerleyişi devam ettirmekti. Bu planı anlayan Rus askerleri bazı Kafkaslılar’ın Almanlaria katılmaya hazırlandıklarını iddia ederek Kafkasya’nın diğer yörelerinde olduğu gibi Çeçenistan’da da bilhassa Grozni, Alhankale ve Argun yörelerinde topladıkları yüzlerce Çeçeni maden ocaklarına indirdiler ve ocakları başlarına yıktılar. Kadın, çocuk ve yaşlılarında bulunduğu maden ocaklarının derinliklerinden çığlık sesleri Çeçen semalarını inletmişti.
Ruslar bu canice hareketleriyle bir yanda Almanlar’a katılma hazırlığında olanlara gözdağı vermek, diğer yandan madenlerin Almanlar tarafından kullanılmasını güçleştirmeyi hedefliyorlardı. Bir yanda gençlerimiz askerde savaşın en ön saflarına sürülmüş, diğer yanda Rus askerlerinin binlerce insanı canlı olarak maden ocaklarına kapatmasının verdiği ızdırapla tarihin en acılı günlerini yaşıyordu. Onlar ömrüm boyunca gözlerimin önünden gitmedi. Ben dağlara doğru kaçan köylülerle birlikte kaçmıştım.
Bunlar yetmiyormuş gibi Almanlar’ın geri çekilmişinden sonra Kızıl diktatörün emriyle bilmediğimiz ve yabancısı olduğumuz yerlere sürgün edilmemiz emri verildi. Kafkaslar’a sürekli ordu birlikleri sevkediliyordu. Bir gece yarısıydı. Çeçenistan baştanbaşa Rus askerleriyle sarılmıştı ve sabaha yakın alaca karanlıkta askerler evlerin kapılarını kırarak içeriye giriyor ve dışarı atıyorlardı. Neye uğradığımızı şaşırmıştık. Karşı koyan kadınları saçlarından sürükleyerek, dışarıya çıkartıyorlardı.
Birbirimizle konuşmak yasaklanmıştı ve köy merkezine toplamışlardı hepimizi. Karşı koyan gençleri ve bazı yaşlılar. kurşunluyorlardı. Bir yanda çığlık sesleri, diğer yanda silah sesleri birbirine karışmıştı. Köylerden toplananlar Grozni’ye getirilmişlerdi. Biz Grozni’ye getirildiğimizde bizden önce getirilmiş binlerce insan bulunuyordu. Kadınlar ve erkekler olarak gruplara ayırmışlar ve konuşmayı dahi yasaklamışlardı.
Rus askerleri, küfürlerle hakaret ederek, kadınları ve yaşlı erkekleri tekmeliyorlardı. Hayvan taşıyan tren vagonlarına tıka basa doldurulduk. Yanımızda yiyecek bir şeyler yoktu. Bilmediğimiz bir yerlere getiriliyorduk. Ağlayan çocukların gürültüsünden yararlanarak, gizlice ağlayarak fısıldaşanlar, belki de bir yere getirilip topluca öldürüleceğimizi tartışıyorlardı.
Yolculukta halk açlıktan dermansız kalmıştı. Yolda yavaşlayan trene ekmek getirildi. Günlerdir açtık, yalvarmak bile suçtu. Askerler, on kişiye bir ekmek dağıtmışlardı… Kimileri yolda indirildi. Ne olduklarını yıllar sonra öğrendik. Onları Sibirya’ya göndermişlerdi. Aileler 13 yıllık sürgün süresince parçalanmış, ayrı yarı yerlerde ve birbirlerinden habersiz yaşamaya mecbur edilmişlerdi.
Trende Rus askerleri genç kızlarımıza sarkıntılık yaptıklarını ve razı olmayanlar’ öldürdükleri duyuldu. Fakat vagonlar askerlerle doluydu ve kimse konuşamıyordu. Soğuktan ve açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Rus askerleri ölenleri tren yürürken sümüklü mendil atılırcasına pencerelerden dışarı atıyorlardı.
Sonradan Çeçen kaynaklarının tesbitlerine göre 479.000 insan hayatını kaybetmiş. Kızıl diktatör Stalin’in ölümünden sonra 9 Ocak 1957’de çıkarılan afla tekrar ülkemize geri döndüğümüzde Çeçenistan başta olmak üzere Kafkasya’nın en verimli topraklarına Rusların yerleştirildiklerini gördük. Bazı meskun yerleri yakılıp, yıkılmıştı. Ekonomi sıfırlanmış, hayat yeniden başlamıştı. Kimsenin işi yoktu. Rusya’ya amele işçi giderdik. Yazın annelecilikten kazandığımız parayla kışın Çeçenistan’a döner ve ailemizle geçinmeye çalışırdık.
Maden ve petrol bakımından olduğu kadar, yerüstü zenginliklere sahip vatanımızda açlığa ve yokluğa mahkum edilmiştik. Çünkü Ruslar petrol ve maden kuyuları bulundukları ülkelerin değil, Moskova’nındır anlayışına sahipti. Karşılıksız karın tokluğuna madenlerdeçalışmak zorundaydı. Ancak ülkemizden elde edilen gelirlerin hepsi Moskova’ya akıyordu. Bu durum 1991’de ilan edilen Çeçenya’nın bağımsızlığına kadar devam etmiştir.”
Tarihi kaynaklar göre Rus katliamları, sürgün sırasındaki ölümler ile sürgünün yasaklı ve baskılı 13 yılı Çeçen nüfusunun artışını ciddi şekilde etkilemiştir. Sürgünde 479 bin Çeçen’in ölümü az olan nüfusa darbe oldu. Yapılan araştırmalarda Çeçenler’de Anavatan’a dönüşten sonra 1957’den itibaren hızlı bir nüfus artışı olduğu tesbit edildi.
Bunlar Çeçenistan’da olayı yaşayanlarla sabahlarla kadar süren sohbetlerimizin küçük bir kesiti. Çünkü olayın sosyal, ekonomik, kültür ve sosyal yaşam boyutları var ki, bunların her biri, başlı başına inceleme konusu olabilecek konulardır.
Moskova’daki Kremlin arşivlerinde sürgün ile ilgili çok sayıda belgenin küçük bir kısmı yabancı basına dolar karşılığı satılmıştır. Binlerce belgeden elde edilen birkaç belge bile işlenen insanlık suçunun hangi boyutlarda olduğunu ispatlıyor.
Zamanın İstihbarat Şefi ve İçişleri Bakanı Beria’ya gönderilen raporda Yevgeni İlic Smartinov imzası bulunuyor. Bu raporda soğuk ve açlığa yakalanan Çeçenler’in ve Kırım Tatarları ile Çerkezler’in akibeti naklediliyor. Raporun içeriği şöyle:
“Salgın hale gelen tifüs hastalığı başta olmak üzere, çeşitli bulaşıcı hastalıkları önlememiz imkansız olduğundan, 38 bin 245 bulaşıcı hastanın eşyalanyla birlikte imhasına karar verilmiş ve bu karar gerçekleştirilmiş.”