MakalelerTürkistan

İkinci Dünya Harbi’nin En Trajik Hikayesi:İki Ateş Arasında Türkistan Lejyonu

T

ürkistan halkının  II. Dünya Savaşı’nda başından ağır felaketler geçti. Bazı kaynaklar da II. Dünya Savaşı’nda Türkistan’dan 6-7 milyona yakın gencin askere alındığı bildirilir. Bu sayının doğruluğu kesin değildir. II. Dünya Savaşı sırasında askere alınan Türkistanlı gençlerin sayısı hakkında elimizde kesin bilgiler yoktur.

    Kızıl Ordu’da askerlik yapan Türkistanlı askerlerin çoğunluğu iyi bir eğitimden geçirilmeden kitleler halinde cephenin ön saflarına sevk edildikleri için savaşlarda büyük kayıplara uğradılar. II. Dünya Savaşı’na katılan Türkistanlı askerlerin verdikleri bilgilere göre Sovyet Hükümeti tarafından silah altına Alman gençler birkaç hafta süren kısa eğitimden sonra cephelere sürülmüşlerdir.

   Savaş başladıktan sonra umumî seferberlikte askere sevk edilenlerin çoğunluğu orta ve yüksek okul talebeleri veya ilk, orta okul öğretmenleri idi. İçlerinde mühendis, doçent, doktor ve sanatkârlar da bulunmaktaydı.

  Bunlar  Rus dilini bilmiyor ve bilhassa iklime uygun giyim kuşamdan mahrumlardı. Ayrıca Rus subayları, Türkistanlı askerlerin eline iyi silah vermediler. Elinde yeterli silahı, mühimmatı olmayan ve ayağında delinmiş potini olan askerler cephelerde çok ağır kayıplara uğradılar. Cephenin ön saflarında oldukları için, önde düşman arkada Rus askeri vardı. Yani; iki ateş arasında çarpışmaya mecbur olmuşlardı.

Alman Esareti

   Savaşın başlangıcında Alman ordusunun üstün silah gücü karşısında büyük kayıplar vermeye başlayan Kızıl Ordu askerleri geri kaçmaya veya teslim olmaya başladı. Bu sırada Türkistanlı gençler ve askerler kendileri için en uygun olanını seçmek zorunda kaldılar, yani Almanlara teslim oldular. Bazı cephelerde kuşatılan Türkistanlı askerler durumun millî gayeye uygun olmadığını görerek, kitleler halinde Almanlar tarafına geçmeyi tercih ettiler.

     Almanlar’a esir düşen Türkistan’lı askerler kamplarda türlü zorluklar ile karşılaştılar. Bu hususta Ergeş Sermet Bulakbaşı 21.4.1948 yılında yazdığı mektubunda esir kamplarındaki hayat hakkında şunları yazar:

Savaş cephesinde Almanlar tarafına geçen veya esir olarak düşen vatandaşların sayısı dört yüz bini teşkil eder. Almanlar tarafından açlık ve hastalıklar neticesinde veya Yahudi, Moğol ve Komünist gibi bahanelerle 90 ile 100 bine yakın kişilerimiz esir kamplarında helak oldular. Yukarıda belirtilen 400 binden 100 bine yakın kişilerimizi kamplardan kurtararak silahlandırdık. Onlar, Doğu Cephesi’nde Kızıl Ordu’ya karşı savaştılar”.

Türkistan Lejyonu

  Almanya ile Sovyetler Birliği arasında savaş başladığı yıllarda, Almanya’da olan Türkistanlı Veli Kayyum Han ve Paris’te olan Kokand ve Alaş-Orda Muhtar Cumhuriyeti’nin önderlerinden Mustafa Çokay, Alman esir kamplarında yaşayan ırkdaşları ile ilgilenmeye başladılar. Mustafa Çokay esir kamplarındaki bulaşıcı   tifo   hastalığına yakalanarak 27 Aralık 1941 yılında Berlin’de vefat etti.

Bundan sonra Veli Kayyum Han, Türkistanlı esirleri kamplardan kurtarmak için çalıştı. 1942 yılının başında Alman genel  kurmayı ile görüşerek “Türkistan Lejyonu”nu kurmaya muvaffak oldu. “Türkistan Lejyonu” ilk defa 2 Mayıs 1942 yılında Bryansk ormanlarında Kızıl Ordu’ya karşı çarpıştı.

Türkistan, Allah Bizimle

   Ağustos 1942’de Veli Kayyum Han önderliğinde “Türkistan Millî Birlik Komitesi” kuruldu ve aynı zamanda “Millî Türkistan” mecmuası yayın hayatına atıldı. Mecmuanın birinci sayısı 15 Ağustos 1942 tarihinde “Bizim Yol” adı ile yayınlandı. “Türkistan Lejyonu”nun cephelerdeki asker ve subay sayısı 1944 yılının sonunda 181 bin 402 idi.

   Bunlara ek olarak askerî üniforma giyen ve lejyona mensup olan iaşe birlikleri de kurulmuştu. Buradakilerin sayısı 85 binden fazla idi. 1944 yılının sonunda “Türkistan Lejyonu”nda,  267 binden fazla Türkistan askeri var idi. Lejyon Almanlara bağlı olsa da, bölük ve tabur kumandanları Türkistanlı subaylardan teşkil edilmişti.

   Lejyonun siyasî ve millî işlerini Türkistan Millî Birlik Komitesi yönetirdi. Her bir asker ve subayın sağ kolunda “Türkistan, Allah Bizimle” yazısı takılıydı. Yemin merasimi, Kur’an-ı Kerim ve iki kılıca el basılarak, Türkistan bayrağı altında düzenlenirdi.

  Alman Savaş Esirleri İdaresi tarafından 1943 yılında verilen bilgiye göre, savaşın ilk yıllarında (1911-1942) Kızıl Ordu’dan 1 milyon 700 bine yakın Türkistanlı asker Almanlar’a esir düşmüştür. “Türkistan Lejyonu” Kızıl Ordu’ya karşı yaptığı savaşlarda bazı başarılar da elde etti.

    Ruslar “Türkistan Lejyonu”’ndan esir aldıkları askerleri “Kara Faşistler” diye hemen kurşuna dizdiler. “Türkistan Lejyonu”ndan 1944 yılının sonuna kadar tahminen 65 bin asker savaşlarda şehid oldu. “Türkistan Lejyonu” Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen, Tacik ve Karakalpaklar’dan teşkil edilmişti. Birliği kuran Veli Kayyum Han aynı zamanda “Türkistan Milli Birlik Komitesi’nin de teşkil etmiştir.

Batılı’nın İhaneti

  II. Dünya Savaşı’nın Almanlar aleyhine gelişme göstermesi, buradaki Türkistanlı askerlerin durumunu da değiştirmeye başladı. Batı cephesinin açılmasından sonra Doğu’daki Alman birlikleri geri çekilmeye başladı. O vakit “Türkistan Millî Birlik Komitesi” türlü yollar ve bahaneler ileri sürerek, 70-75 bine yakın Türkistanlı askeri Batı’ya getirmeye muvaffak oldu. Bundan maksat, Türkistan Lejyonu’ndaki askerleri Batı cephesine alarak onların Kızıl Ordu’nun eline geçmesini önlemek idi.

   Türkistan Lejyonu’nidaki askerlerin çoğunluğu İtalya ve Fransa cephelerinde geri hizmette görevlendirildi. Böylece; Türkistan Milli Birlik Komitesi, Türkistanlı askerleri Kızıl Ordu’nun elinden kurtardı. Batılıların insanî, ahlâkî duygu ve düşünceleri sayesinde kurtulacaklarını uman Türkistanlı askerler bu ümitlerinin boş olduğunu savaş bittikten sonra gördüler. Onlar, Batılılar tarafından idama mahkum edilen kitleler gibi Sovyet Rusya cellatlarına teslim edildiler.

Yalta Antlaşması Facia Oldu

  II. Dünya Savaşı bittiğinde 70 binden fazla Türkistanlı asker, İngiltere ve Amerikalılar’ın elinde esir idi. Müttefik Devletler, Amerika, İngiltere ve Sovyetler Birliği, Şubat 1945 yılında Yalta’da toplanarak anlaştılar. Anlaşmaya göre; her bir devlet savaşta esir düşen vatandaşını geri alacak idi. Bu karar Batılı esirler için sevindirici idi, fakat Sovyetler Birliği’nden Almanlar’a esir düşenler için ölüm fermanından farkı yoktu.

   “Yalta Antlaşması”na göre, Amerika, İngiltere ve Fransa ordusunun elinde esir olan Türkistanlı ve başka millet askerleri zorla Sovyetler Birliği’ne teslim edilmeye başlandı. Almanya’da kendi lejyonunu kuran ve Kızıl Ordu’ya karşı çarpışan Türkistanlı ve diğer kavimlerden 200 binden fazla esir Sovyetler Birliği’ne dönmemek için direndi. Fakat Müttefik devletlerin subay, asker ve ayrıca Rus subayları, nerede bir eski Kızıl Ordu askerini veya esirini Almanlar ile Kızıl Ordu’ya karşı çarpışan askerleri görseler hemen Ruslara teslim ettiler.

   Ruslar teslim aldıkları askerleri kızıl vagonlara doldurarak geri gönderdiler. Onların bir kısmını hemen kurşuna dizdiler, bir kısmını ise Sibirya veya başka yerlerdeki çalışma kamplarına sürgün ettiler. Rusların teslim aldıkları esirleri kurşuna dizdiklerini duyan daha teslim edilmeyen askerler intihar etmeyi tercih ettiler.

   Bu gibi vakaların çoğalması neticesinde  Kasım 1945 yılında Eisenhauver “Rusya’ya hiç kimse zorla gönderilmesin” diye uyardı. Fakat bu uyarının gecikmesi sonucu binlerce Türkistanlı ve başka milletlerden esirler Ruslar tarafından kurşuna dizilmişlerdi. Bunun neticesinde Almanya’da ve Avrupa’nın başka memleketlerinde çok az sayıda Türkistanlı kaldı. Verilen bilgilere göre, savaştan sonra Almanya ve Avrupa’nın başka devletlerindeki Türkistanlı askerlerin sayısı sadece 800-1000 civarında kalmış idi.

   Ergeş Şermet Bulakbaşı bu konuda şunları yazar:  II Dünya Savaşı’nın sonunda Türkistanlı askerlerin başına yine ağır felaketler geldi. Bu zamanda önümüzde iki önemli vazife var idi. Bunun birincisi ve en önemlisi vatandaşlarımızın Rusların eline geçmesini önlemek ve onları UNRRA kamplarına yerleştirmek idi. Fakat bu yoldaki hareketlerimiz netice vermedi.

    Türkistanlı askerlerin Ruslar’a teslim edilmemesi ve esirlikten kurtarılması hususunda yaptığımız müracaatlarımıza önem vermediler. Batılı küçük rütbeli subay ve memurlar “Yalta Konferansının kararları kutsal” diyerek kabul etmediler. Milletlerarası Kızılhaç Teşkilatı ile yaptığımız yazışmalarımız neticesinde, Kızılhaç, bu hususta yardım vermeye hazır olduğunu,  fakat elinde imkan olmadığını bildirdi. Sadece nerede kaç Türkistanlı askerin olduğunu tespit edebileceklerini bildirdi.

  Bu dönemde askerlerimizi Batılı Müttefik Devletler, Ruslara teslim etmeye başladılar. Ruslara teslim olmayı istemeyenler intihar etmeye başladılar. Elimizden bir şey gelmediği için çok üzüldük, neticede 70 binden fazla askerimiz zorla Ruslara teslim edildi.  Almanya ve Avrupa’nın türlü kuytu köşelerinde dağınık ve saklanarak yaşayan vatandaşlarımızı toplamak gerek. Avrupa’da 1000’e yakın vatandaşımızın kaldığı tespit edildi.

 Bu arada şunu da belirtmeyi uygun görmekteyim. Bazı Türkistanlı askerler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduklarını ve Almanya’ya okumaya geldiklerini, savaşta her şeylerini kaybettiklerini bildirerek Türkiye’ye gelip yerleşti, bir kısmı ise Almanya’da kaldı.

  Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkistanlılar için II. Dünya Savaşı büyük felaketler getirdi. Binlerce ana-baba evladından ayrıldı, kadınlar dul, çocuklar yetim kaldılar. Kader, II. Dünya Harbi’nde Türkistanlı askerleri iki cephede çarpışmaya mecbur bıraktı. Belki de onlar öz kardeşlerine bile kurşun sıkmış olabilirler. Türkistan halkının I. ve II. Dünya Savaşlarında uğradığı kayıplar çok büyük oldu ve yapılan çeşitli araştırmalarda bu kayıplar hakkında kesin bir sayı tespit etmek hâla mümkün değildir.

Kaynak: Tarih ve Düşünce

Çağatay Koçar

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242