O
Doğu Türkistan’ın en önemli şahsiyetlerinden biriydi. Hızır Bek Gayretullah iki gün önce vefat etti. Seksenli yaşlardaydı. Türk kamuoyunun büyük çoğunluğu onu tanımaz bilmez. Peki kimdi Hızır Bek Gayretullah?
1940 yılında Doğu Türkistan’ın Manas ilçesinin Alankı yaylasında dünyaya gelmiştir. Aslında Kazak boyundan olup büyük dedesi Baytık, Çarlık Rusya’sında bolıslık (Kaymakam seviyesinde yönetici) yapmış önemli bir zattır. Dedesi bir molla olup babası da Manas Emniyet Müdürlüğü görevinde bulunmuştur.
Zor şartlarda hayatlarını sürdüren bölge insanı, 1949 yılı sonlarında Kızıl Çin’in bütün Doğu Türkistan’ı işgali üzerine kitleler hâlinde Türkiye’ye doğru yola çıktılar. Taklamakan çöllerini, çetin dağ geçitlerini çok büyük kayıplar vere vere aşıp Türkiye’ye ulaşanlar arasında Hızır Bek Gayretullah ve ailesi de vardı.
Hızır Bek Gayretullah bütün eğitimini Türkiye’de yaptı. Birçok dernekte faaliyet gösterdi. Aydınlar Ocağı İstişare ve Bilim Kurulu üyesi, Kazakistan Yazarlar Birliği üyesi olarak ölümüne kadar Türk Dünyası ile ilgili faaliyetlerini sürdürdü. Uzun yıllar bütün Türk Cumhuriyetlerindeki her türlü bağlantı onun üzerinden gerçekleşti. Türk Cumhuriyetlerinin kurulduğu yıllarda bölgede faaliyet gösterecek iş insanlarına ticari bağlantılar kurma, çevre edinme gibi konularda önayak oldu…
Hızır Bek Gayretullah, bütün ömrünü Türkistan ile Türkiye arasında sağlam köprüler kurmaya vakfetti. Başı belaya girenin de zorda ve darda kalanın da yol ve yoldaşı ve dahi hamisiydi. Türk Cumhuriyetlerinin her noktasında gözü, kulağı vardı, her yere eli uzanıyordu. Böylesine güçlü bir karakterdi.
Geçtiğimiz gün konuştuğumuz bir iş insanı, Türkistan coğrafyasında (Bütün Türk Cumhuriyetlerini kastediyoruz) Hızır Bek Gayretullah benzeri güçlü kişiliklere ihtiyaç duyduklarını anlattı. Resmî görevi olan diplomat ve memurların birçok konuda yetersiz kaldıklarını, bölgede yol ve yordam bilen, kardeş ülkeler arasında diaspora alanında sağlam ilişkiler kurup, köprü vazifesi yapacak kanaat önderleri olduğu takdirde yol almanın daha kolay olacağını söyledi.
Hızır Bek Gayretullah, aynı zamanda iyi bir yazardı. “Altaylarda Kanlı Günler”, “Altay Kazakları”, “Sömürülen Vatan: Türkistan”, “Uzaklara Balam” kitaplarını telif etti. Kayseri İstiklal gazetesinde yazdı.
O acı ve keder dolu göçün tanığı olarak yazılan “Altaylarda Kanlı Günler” kitabı hiçbir yönetmenimizin ilgi alanına girmedi. Ülkedeki sığınmacıların ilginç aşk hikâyelerini filme çeken gayrimillî sinema sektörü, Türk tarihinin bu gözyaşı ve elem dolu göçünü ne duydu ne de bildi!
Upuzun yıllar başka coğrafyalara harcadığımız mesaiden sadece zarar gördük! Oysa bu emek ve mesai ata topraklarına yapılmış olsaydı bugün çok daha ileri bir noktaya gelmiş ve hiç vakit kaybetmemiş olurduk.
İhamını ve bütçesini Selefî ve Vehhabi tandanslı ülkelerden alan kimi basın yayın kuruluşlarının bu aralar Türkistan coğrafyasını, özellikle Özbekistan’ı mesken tutması da bu bölgelere bağlılıklarından ve sevgilerinden değil, ekonomik göstergelerden faydalanma, kendilerine yepyeni etki alanı oluşturmaktan başka bir şey değildir!
Semerkant, Buhara, Hive, Gürgenç, Fergana gibi önemli şehirleri yol eyleyen bu enteresan gidiş gelişler umarız ki Türkiye-Özbekistan ilişkilerini uzak vadede menfi yönden etkilemez. Bizden söylemesi…
“Türk milleti, Doğu Türkistan davası senin emanetindir, sahip çık” dedi ve gitti. İsa Yusuf Alptekin, Osman Batur’dan gelen o kutlu emanetin bekçisiyiz!..
Hızır Bek Gayretullah’a Allah’tan rahmet diliyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun…