iirlerimizle; şarkı ve türkülerimizde, millî benliğimize nüfuz ederek, başına getirilen sıfat hükmünce, bazan “acı, tatlı, mutlu, kahrolası, körolası, berbat (bir), bedbaht (bir), sefîl (bir), rezîl (bir), güzel (bir), fâni, kısa, yalnız…” olan “hayat” kelimesi, Arapça’dan Türkçe’mize geçmiş, yerleşmiş, kökleşmiş, dallaşmış ve bizleşmiş bir kelimemiz olmuştur.
Sözlük mânâsı:”Dirilik, canlılık, sağlık, yaşayış, Fars. zindegî, ömür”dür.
Buna rağmen; sözlüklerimizde, hayat kelimesine bağlı olarak hiç kullanılmayan veya nadiren kullanılan “hayâtiyyât (biyoloji), âb-ı hayat, hayât-ı câvidanî (ebedî ömür), hayât-bahş (ömrü artıran), hayât efzâ (hayât artıran), müddet-i hayât” gibi deyimler de bulunmaktadır.
Bugün, “hayat” kelimesinin karşılığı olarak;”yaşayış, yaşama, yaşantı, ömür” kelimelerimiz bulunmaktadır. Bütün bu kelimeler,”hayat” dâhil başka hiçbir dile nasib olmayan bir sayıdadır ve beş tanedir. Kaldı ki, bu kelimeler, bütün Türk Dünyâsı tarafından da bilinmektedir. Fakat, ne yazık ki, bu kelimelerimiz varken, bunları hiçe sayarak, bir başka kelime uydurulmuş ve zorakî olarak da okul kitaplarına kadar sokularak Türkçe’mizin tahribine sebebiyet verilmiştir.
Bu kelime ise; “yaşam”dır.
“Yaşam”; hiçbir Türkçe kaideye uymaz. Yürümek’ten yürüme-yürüyüş, koşmak’tan koşma-koşuş, okumak’tan okuma-okuyuş, bakmak’tan bakma-bakış… İsim olarak doğrudur ve kullanılmaktadırlar. Bunlar böyle ise, yaşamak’tan “yaşama, yaşayış “ doğru olabilir ki, zâten, “hayât”ın tarifinde de bunlar vardır.
Şimdi de, “hayat” kelimesinin Türkçe’de, her yaşta insanımızın kullandığı deyimlerden bazılarını sunacağım. Lütfen dikkat buyurunuz:
“Hayatta olmak, hayatta kalmak, hayat sürmek, hayat emaresi, hayat belirtisi, hayatiyet, âb-ı hayât, hayatî, müddet-i hayât, hayat adamı, hayât ağacı, hayat dolu, hayat yolu, hayat seviyesi, hayat felsefesi, hayatiyet, hayat kadını, hayat kavgası, hayat memat, hayat memat mes’elesi, hayat mücâdelesi, hayat pahalılığı, hayat sigortası, hayat s(ı)tandardı, hayat suyu, hayat şartları, hayat tarzı, hayat tecrübesi, hayat umudu, hayat bulmak, hayata atılmak, hayat arkadaşı, hayata gözlerini yummak, hayatını kaybetmek, hayatına girmek, hayatını kazanmak, hayatını yaşamak, köy hayatı, şehir hayatı, kır hayatı, hayata tutunmak…”
Ve;
Bir hanımefendinin kocasına veya evlâdına veya bir beyefendinin karısına veya yine evlâdına bir sevgi ve şefkat ifadesi olarak söylediği “Hayatım!” kelimesinin ve yukarıda zikrettiğim “hayat” kelimelerinin yerine, ben değil, sizler muhterem okurlar, bu uydurma ve Türkçe’mizin zarafetine ve kelime yapısına uymayan ve onu zayıflatmayı hedef alan “yaşam” kelimesini sizler koyunuz, bakalım ne düşünecek ve ne anlayacaksınız. Böyle bir kelimenin Türkçe’yi ne kadar incittiğinden belki de hayıflanacaksınız.
Hele hele, bu kelimeyi, bildiğiniz şarkı ve türkülerdeki “hayat” kelimesinin yerine bir koyunuz. O zaman, millî kültürümüzün nasıl tahrip edildiğini daha iyi göreceğinizden emînim.
Şimdi de, ilköğretim okulu dördüncü sınıfında okunan “Din Kültürü Ve Ahlâk Bilgisi” kitabından, “yaşam ve özgürlük” gibi uydurma kelimelere dâir bazı numuneler sunmak istiyorum.”Din Kültürü Ve Ahlâk Bilgisi” kitabının dili böyle ise, diğerlerini tahmin etmek hiç de zor olmaz.
Ve ayrıca, bu kitabın onüç kişi tarafından yazıldığını da düşününüz. ( Elbette ki, bu kitapta geçen, Türkçe’nin özüne aykırı olan “doğa, birey, özgürlük, örneğin “ gibi kelimeler de ayrı bir yazı mevzuudur.)
İşte bu kitaptan bazı cümleler:
“Günlük yaşamımızda helal, haram, sevap ve günah gibi kavramları kullanırız.” (s.17);
” Herhangi bir şeye gelişigüzel “haram “demek, insanın özgürlük alanını daraltır.”(s.l9) (Bu cümlenin îzâhını-çocuklarımız adına- bütün ilâhiyatçılardan bekliyorum);
” Günlük yaşamda birçok insanla karşılaşırız.” (s.22);
” Bütün bunları kabul edip Allah’a sığındığımızda kendimizi daha güçlü hisseder ve güven içinde yaşamımızı sürdürürüz.”(s.24);
“Dinî semboller, dinin yaşamımızda önemli bir yere sahip olduğunu gösterir ve dinî duyguları canlı tutar.”(s.26);
” Günlük yaşamımızda söylediğimiz dilek ve dualardan üç tanesini yazınız”(s.33);
” Temiz olun çocuklar. Bu bir yaşam gereği..” ( s.42);
” Hz. Muhammed tüm yaşamı boyunca iyi ve güzel davranışlarda bulunmuştur.” (s. 60);
” Sevginin yaşamımızda önemli bir yeri vardır.” (s. 90);
” Çünkü sevgi, tüm canlıların yaşam kaynağıdır.”( s. 91);
” İnsanlar, toplu hâlde yaşamlarını sürdürürler. Toplumsal yaşamın kendine özgü kuralları vardır.”(s.95);
” Allah, varlıkları sadece yaratmakla kalmamış, yaşamlarını sağlıklı bir biçimde sürdürebilmeleri için her türlü imkânı da var etmiştir.” (s. 98);
Türkçe’nin sultanı, son sultan’üş-şuarâ Necip Fâzıl der ki:
“Dil, istikrâi yani kendi iç ve öz kanunlariyle mevcut bir müessisedir ve dışarıdan, bütün bir lisan uydurma şeklinde müdahaleye tahammülü olamaz. Tıpkı kâinat gibi… Esrarı ve kanunları aranır, bulunur, fakat uydurulamaz. Lisan ile kâinatın hiçbir farkı yoktur. Zira kâinatta ne varsa, karşılığı lisanda mevcut… Dil, kâinatın plânıdır ve kendi dışında başka bir kâinat ile değiştirilemez.”
M. Hâlistin Kukul