Dil ve EdebiyatTürk Dili

Hafızasını Kaybeden Bir Millet Hür Olamaz

Hâfızasını kaybeden bir millet hür olamaz.” Hür ve müstakil olarak yaşayabilmek, şahsiyetini koruyabilmek için hâfızanın ehemmiyeti bu cümlede çok güzel ifâde edilmiş. Pekiyi hâfıza nedir? Burada aklımıza tarih, örf, âdet, gelenek, bütünüyle kültür ve nihâyet dil gelecek. Kanaatimce bunlardan en mühimi ve asıl hâfızayı meydana getiren dil ve daha çok kelimedir. Şu halde Millî hazinenin merkezini kelime teşkil etmektedir.
Asırlar içerisinde bizden evvelki nesiller düşünce ve duygularını, hayallerini, aşk ve şevklerini, hayat ve dünya karşısındaki tavırlarını, anlayışlarını kelimelere emanet etmişlerdir. Bir sonra gelen nesil, kendinden evvelki nesli, onların şahsiyetlerinin minicik hücreleri olan kelimeler yolu ile tanırlar. Tarihî lügatlerin bu bakımdan ayrı bir ehemmiyeti vardır. 
Edebî metinlere dayanarak hazırlanacak bir tarihî lügatta, her neslin, bir kelimeye yüklediği mânâlar veya yeni kelimelerle ifâde ettikleri düşünce ve duygularını ortaya koymak mümkündür. Uzağa gitmeye gerek yok; bugün bir “millî mücâdele”, “İstiklâl”, “hürriyet”, “cihad”, “cihâd-ı ekber” gibi kelime ve mefhumlar İstiklâl Savaşı’nı kazanan ve yeni Türkiye’yi kuran neslin azmini, hassasiyetini ve gayretini ifâde ederler. Bu kelimeler yaşanan o acı günlerin hâtırası değil, o neslin hâfızasıdır. 
Şu halde seslerden örülmüş ve dilin en küçük mânâlı varlıkları olan kelimeler, doğrudan bir milletin hür ve müstakil olması ile alâkalıdır. Bundan 16-17 sene evvel Rahmetli Ekrem Hakkı Ayverdi’nin bir sözünün, daha doğrusu bir ıstırabının mânâsını şimdi daha iyi anlıyorum. 
Gençlere Bursa’yı gezdiren Ekrem Bey, “her terk edilen, unutulan bir kelime bana bir çocuğumu kaybetmenin acısını verir” demişti. Elli senedir o kadar çok yavruyu kaybetmişsiz ki, bu kayıpların mâneviyât dünyamızda meydana getirdiği boşlukla serseme dönmüşüz. Fakat şu son senelere kadar kayıplar, hâfıza kayıpları bizi esârete götürecek derecelere kadar varmamıştı.
Bir aldatmaca ile başına “Anadolu” kelimesinin yerleştirildiği yabancı dilde öğretim yapan liseler ve onun arkasında gelen üniversitelerde aynı öğretimin uygulanması; tam bir hâfıza kaybını meydana getirecektir. Normal mekteplerde, hattâ üniversitelerde zaten bir türlü öğretemediğimiz Türkçe’nin, dolayısıyle millî hâfızımızın yerini şimdi başka bir dil almaktadır. 
Böylece başka bir milletin hâfızasını kendi memleketimizde ve kendi paramızla, kendimize rağmen öğretmene seferberliğine girdik.
Bir yabancı dili öğrenmek, millî hâfızasını tanıyarak kendi şahsiyetini kazandıktan sonra; insanda yeni ufuklar açacak ikinci bir dil öğrenmek başka şeydir; daha küçükken hattâ ilkokuldan itibaren beyni ve hâfızayı başka bir dünyaya adapte etmek çok başka bir şeydir. Birincisi bir zenginleşme, bir aydınlanma ise; ikincisi bir yokluğun, yok olmanın, kaybolmanın ifâdesidir.
 Çocuklarımıza kendi hafızalarını kazandırmadan; tamamen boş bir beyne ithal edilmiş hâfıza ve beyinler monte etmek acaba 21. Asrın elektronik çağının bir icabı mıdır? Ve bunca zamandır yakalayamadığımız Batı’yı bu yolla meydana getirdiğimiz beyinlerle mi yakalamak ve hattâ geçmek istiyoruz? Acaba bu yeni beyinlerin ilerde farkında olmadan yapacakları tahribatı hesap ettik mi? Yoksa yeni bir işgal dalgası mı yaşıyoruz?

Dr. Kazım Yetiş

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128