eygamber Efendimizin Türklerle ilgili hadislerinin bir çoğu, ilâhi bir menşee ve Rabbani bir ilhama dayanan ve O’nun kıyamete kadar devam edip gidecek ebedi risaletinin mucizelerini ortaya koyan hadislerdir. O, bu mucizevi hadislerinde Türklerin İslam dünyası ve özellikle Orta Doğu hâkimiyetleri üzerinde durmuş ve bunun nasıl şekilleneceği ve kaç safhada gerçekleşebileceği hakkında çok önemli açıklamalarda bulunmuştur.
Yine bu hadislerde, Türklerin Orta Doğu hakimiyetine giden yolda Arap Yarımadasına doğru yapacakları üç önemli “akın”dan bahsedilmiş ve Türk hakimiyetinin en sonunda Yavşan otu, Ilgın Ağacı biten yerlere, yâni Arabistan’ın en ücra köşelerine kadar ulaşacağı haber verilmiştir.
Bu bir manada Müslüman Türk milletinin bir cihan hâkimiyetine giden yolda ve tarihi “Kızıl Elma” ülküsü doğrultusunda ve bir ilâhi iman coşkusu içinde Batıya doğru yürüyüşünün bir müjdesidir. Bu yürüsün bir diğer ana istikameti de “Hindistan”dır. Ve onlar Efendimizin buyurmasıyla “Yeryüzünün en hayırlı süvarileri”dir.
Bir diğer hadislerinde ise Peygamberimiz bu ilahi yürüyüşün yeni öncülerini Hazreti Ali efendimize şöyle haber vermiştir:
“Ey Ali! Sizler Beni Asfar (Rumlar)la bir çok harpler yapacaksınız. Oysa sizden sonra onlarla asıl çarpışacak İslam’ın yüz akı (bir kavim) gelir. Onlar öyle bir kavimdir ki Allah yolunda cihad etmekten ne bir kınayanın kınamasından ve ne de onların dedikodusundan çekinirler.”
Bu nebevi haber bir ilâhi beyan olarak müminlere Kur’an-ı Kerim’de de bildirilmiştir: “Ey iman edenler! Sizlerden kim Allah ‘ın dininden yüz çevirirse, şüphesiz Allah; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, kendisinin onları seveceği ve onların da kendisini seveceği bir kavim getirecektir. Onlar Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından (ulu orta tehdit etmesinden) çekinmezler. Bu Allah’ın bir lütfü ve keremidir ki; onu kime dilerse ona verir. Allah İhsanı bol ve çok bilendir.”
İslâm ve insanlık tarihi bu ilâhî ve nebevi beyanın Müslüman Türk milletini işaret ettiğine şehadet etmektedir, İstanbul’un fethinin yine onlara nasip olacağını müjdeleyen şu hadisde bu hakikati teyid etmektedir: “İstanbul mutlaka feth edilecektir. Onu feth eden komutan ne güzel bir komutan ve onun askerleri ne iyi askerlerdir.”
Sahih Kaynaklar
Hazreti Peygamberimizin Türklerle ilgili hadisleri, başta Sahih-i Buharı ve Sahih-i Müslim olmak üzere (Kütüb-i Sitte- Altı Büyük Hadis Kitabı) onların şerhi yolunda yazılmış daha birçok eser ve yine bunların dışında, ilk hicret asrından zamanımıza kadar kaleme alınmış binlerce hadis kitabında hem de bütünüyle yer almaktadır. Hattâ bu hadislerin, bin Kısmı Sahih-i Buhâri de Sahih-i Müslim nerede ise aynı metin ve muhtevalarla zikredildiği için literatüründeki özel tabiriyle “Müttefâkun aleyh” mertebesinde hadislerdir ki. bunların sıhhatinden, doğruluğundan hiç kimsenin.şüpheye düşmemesi.gerekmektedir.
Burada hemen şunu ifade edelim ki; gerek Sahih-i Buhâri gerekse Sahih-i Müslim Allah kelâmı Kur’an-ı Kerim’den sonra, dinî kaynak itibariyle en sağlam ve en güvenilir kitaplar olarak kabul edilmiş; Kûtüb-i Sitte, Çin Seddi’nden Atlas Okyânusu’na kadar yayılan İslam ülkeleri ve yeryüzünde yaşayan bütün Müslümanlar arasında, hemen her devirde çok büyük bir saygı ve hüsnü kabule mazhar olmuştur. Bu hususta kıyamete kadar bu külliyeyi, aşan bir başka kitabın yazılması artık mümkün görülmemektedir.
Peygamber Efendimizin bu tür hadislerinin artık tarih metodolojisi dahilinde ve Hadis ilmi ve Hadis Usulü yönünden umumî bir değerlendirilmesinin yapılması, temas ettiği konular itibariyle Türk tarihinin umumî akışı içinde değerlendirilerek, ilmî bir senteze doğru gidilme zamanı çoktan gelmiştir. Zira bu hadisler bugün bizim için bir manada da tarihî bir belgedir. Bu bakımdan Türklerle ilgili hadislerin hem tarih hemde ilim âleminin münâkaşasına bîr an önce sunulmasının zamanı herhalde gelmiş olmalıdır.
…Velhasıl bizim böyle bir çalışmayı ortaya çıkarırken tek bir gayemiz vardır. O da belâ ve musibetlerin sağanak sağanak yağdığı, millet varlığımıza kasd edildiği böylesine bedbaht bir devirde ve milletimizin manevi bir buhran ve anarşiye süreklendiği böylesine meşum bir dönemde Müslüman Türk milletinin kendisine dönmesi bir alın yazısı ve bir kader borcu olan tarihi misyonuna yeniden sahip çıkması ve böylece Ruh-u Nebi-yi hoşnut etmesidir. Zira yer ve gök ehlinin ondan beklediği de işte budur.
Kaynak: Tarih ve Düşünce
Prof.Dr.Zekeriya Kitapçı