Medeniyetimiz

Osmanlı Donanması Dünyada Bir Numaraydı

resim

O
smanlılar donanmanın ehemmiyetini erken bir zamanda anladı. Kısa zamanda Akdeniz bir Türk gölü haline geldi. Osmanlı denizcileri İzlanda’dan Endonezya’ya kadar uzayan bir sahada söz sahibi oldu. Sultan Aziz zamanında bile, dünyanın ikinci büyük donanmasına sahip idik.

Osmanlı Devleti, denizle irtibatı olmayan küçük bir beylik olarak hayatına başladı. Kısa zamanda denize ulaşıp donanma sahibi oldu. İlk zamanlarda Karamürsel’de ve Karesi Beyliği’nden alındıktan sonra Bandırma-Edincik’te ve Bizanslılardan fethedildikten sonra İzmit’te birer tersane vücuda getirildi. İlk büyük ve muntazam tersane dördüncü padişah Yıldırım Sultan Bayezid zamanında ve Sarıca Paşa’nın nezareti altında Gelibolu’da yapıldı. Donanmanın Gelibolu’da üslenmesini Bizans’ın denizle olan bağlantısını kesti; hiç değilse sıkı bir kontrol altına aldı. İlk deniz muharebesi de bu tarihlerde Cenevizlerle yapıldı.

Donanmanın Ehemmiyetini Anladılar

Padişahlar, o zamanın hava kuvvetleri fonksiyonundaki donanmanın ehemmiyetini çok erken anladılar. Yavuz Sultan Selim, Haliç’te muazzam bir tersane kurdu. Diğer sahil şehirlerinde de tersaneler inşa edildi. Sinop, İzmit, Süveyş gibi eski tersaneler ise faaliyetlerine devam etti. 1571’de donanmanın yok olduğu İnebahtı mağlubiyetinin ardından, beş ay içinde donanmanın yenilenmesi hususundaki talimata şaşıran Kılıç Ali Paşa’ya Sokullu Mehmet Paşa’nın şu tarihî cevabı meşhurdur: 

“Paşa! Paşa! Sen bu devlet-i aliyyeyi tanımamışsın. Bu devletin kudreti ol mertebedir ki, cümle donanma lengerleri (direkleri) gümüşten, resenleri (ipleri) ibrişimden, yelkenleri atlastan etmek ferman olunsa, müyesserdir. Hangi geminin mühimmatı yetişmezse, bu minval üzere benden al!” Böylece bütün kış çalışılarak yeniden 200 parçalık bir donanma meydana getirildi. 

Osmanlı donanması üç kısımdı. İnce donanma, altı düz, hafif nehir gemilerinden müteşekkildi. Çekdiri (kadırga), daha ziyade kürek esasına dayanan ve yelkenin yardımcı olduğu gemilerdi. Esir ve bazı mahkûmlar burada kürek çekerdi. Kalyon ise yalnız yelkenle hareket eden ambarlı gemilerdi. 

Kaptanıderyâ (kaptan paşa) donanmanın amiri idi. Her sene ilkbaharda donanmanın başında kendisine bağlı Gelibolu sancağındaki derya beyleriyle Akdeniz’e sefere çıkardı. Zatına mahsus baştarde denen gemiye binerdi. Sonra beylerbeyi rütbesinde kapudâne gelirdi. (Captain kelimesinin menşei budur) Sonra patrona, sonra riyâle vardı. Bu üçüncünün bindiği gemilere sancak gemileri denirdi. Lale Devri’ne son veren ihtilâlci Patrona Halil’e bu isim, vaktiyle patrona gemisinde leven olduğu için takılmıştı.

Akdeniz’de Osmanlı Asrı

Osmanlı donanması XVI. asır dünyasının en güçlü donanması idi. Kuzey Afrika’nın fethiyle Akdeniz bir Türk gölü hâline geldi. Sahil halkının çocukları, güçlü birer denizci oldu. Oruç, Hızır, Burak, Kemal, Pirî reisler; Kılıç Ali, Piyâle, Cezayirli Hasan Paşalar yetişti. Osmanlı denizcileri Akdeniz’de Haçlı donanmasına korku salarken; bir taraftan İzlanda’ya diğer taraftan Hint Okyanusu’na yelken açtılar. Öyle ki bu asır, denizlerde de Osmanlı Asrı oldu. Nitekim bu devre ait şanlı menkıbeler, tarihin sayfalarını doldurur. 

1773’te Sultan III. Mustafa, “Mühendishane’i Bahri-i Hümâyûn”u kurdu ki bugün İTÜ Gemi Mühendisliği Fakültesi’dir. Bu devirde 15 yeni tersane açıldı. Sultan II. Mahmud, Ruslar tarafından imha edilen Osmanlı donanmasını fevkalâde gayretlerle yeniledi. 

Keşfinden hemen sonra buharlı gemi bu devirde kullanıldı. Amerika ve Avrupa’daki tezgâhlara çok sayıda gemi sipariş edildi. Sultan Abdülaziz donanmaya çok ehemmiyet verdi. Bu yolda çok para harcayıp İngiltere’den sonra Fransa ile beraber dünyanın ikinci büyük donanmasını kurdu. 1867’de kaptanpaşalık Bahriye Nezâreti’ne dönüştürüldü. 

İlgili Gönderiler

1 / 48