Türk Dili

Gönül Diliyle

O
smanlı, Oğuz Türkçesini gönül dili haline getiren bir medeniyet tesis etti. Bu medeniyetin içerisine her milletten gönül insanı ışığa koşan pervaneler gibi coşkuyla atıldı. Türkçe, bu duygu insanlarının gönül dibeklerinde dövülüp aşk tennurunda pişirilerek insan denilen varlığı madde ve mana planında ifade edebilecek bir dil kıvamına yükseldi. 
Şiir, toplumun her kesimini buluşturan, konuşturan, kaynaştıran bir harç oldu. Padişahından neferine, şeyhülislamından müezzinine, şeyhinden müridine, kahvecisinden, attarına kadar gönül denizi coşup dalgalanan her fert duygularını, düşüncelerini, dertlerini mısralarla ifade etti. Şiirin ana konusu aşk, doğuş yeri gönül oldu. Acılar, şiirin sıcak ikliminde hüzün çiçeklerine dönüştü. Yeri geldi hikmetler nazımla dile getirildi. Fetva nazımla soruldu, cevap manzum oldu. Kütüphaneler yüzlerce divan, mecmua ve mesnevi ile dolup taştı. 
Nazmın sürükleyici, büyüleyici ve kolay ezberlenebilir oluşundan yararlanmak için lugatler, ilmihaller, tıp kitapları vezinle kaleme alındı. Ahlak risaleleri, sure tefsirleri nazımla yazıldı. Usta ellerde Türkçe, her tür duygu ve düşünceyi ifade edebilecek bir incelik, selaset ve belagate ulaşıp ortak medeniyet dillerinin şiir ve şairleriyle boy ölçüşecek kemale erdi. 
Asırlarca devam edecek bir şiir hareketi, bir gönül bereketi yaşandı. Bu şiir, yönümüzü Batı’ya çevirdiğimiz güne dek saltanatını sürdürdü. Sonra acımasız darbeler altında sarsıntılar geçirdi, kaynağına yapılan harici müdahalelerle suyu ortadan çekilir gibi oldu. Değerini bilenler onu kütüphane raflarından indirip ilham süzgeçlerinden geçirerek şiirlerine renk, eda ve tat kattılar.
Osmanlı şiiri, artık bitti, maziye gömüldü derken yeniden, yeni şairler elinde hayat bulmaya; tekrar edilmeden, yeni terkipler içinde arz-ı endam etmeye başladı. Modern şiir, bu kadim kaynağa yeniden kavuşmanın esrikliği içinde taze sürgünler verdi. Kökleri ile bağlarını tazeleyen edebiyat, gelecek vadeden gelişmeler gösterdi. 
Osmanlı şiirinin uzun yaşama sırrı belki de yakaladığı dil mükemmelliği yanında gönül sesine kulak vermesi, dolayısıyla aşka gösterdiği içli ilgi ve bağlılıkta aranmalı. İnsanlar arasında en sık geçen kelimeler gönül, dil ve aşk olunca şiir bir gönül medeniyetinin ifadesi, sözcüsü oldu. 
Bu makalede Osmanlı şiirinde işlenen türlü temalara dair yazılara, gönül dili üzerine denemelere yer verildi. Konular farklı olsa da beyitlerin kanatları arasından süzülüp gelen gönül ışığına, sesine ve gönül diline kulak verildi. Nefret, kin ve ötekileştirmenin işgaline uğrayan insanlık, içine sürüklendiği bunalımdan yeni bir gönül dili tesis ederek çıkabilir düşüncesiyle dikkatleri Osmanlı şiirinin gönül iklimine, irfan diline çekmeye çalıştık. 

İlgili Gönderiler

1 / 79