T
arihimizde nice fetihler vardır ancak; çağ kapayıp çağ açan İstanbul’un fethi bir başkadır. Zira bu fetihte bizzat Hazreti Peygamber’in müjdesi vardır. O ‘kutlu’ müjdeye nail olabilmek için; nice kumandanlar, nice ordularıyla seferber oldu ama, bu ‘kutlu fetih’ hiçbirisine nasip olmadı, olamadı.
Ta ki, Osmanlı tahtına 19 yaşlarında bir civanmert oturdu; tarihin seyri değişti! Babası 2. Murat, oğlunu devrin en seçkin hocaları eliyle yetiştirdi. Yedi lisan bilen genç 2. Mehmet çok iyi bir mühendis (balistik hesaplarını bizzat yapıp tarihte ilk havan topu kullanan kişi) ve bütün zamanların kaydettiği ender askerî dehalardandır.
Delicesine sevdiği; Sevgililer Sevgilisi’nin müjdesine mazhar olabilmek için gece gündüz çalışmakta ve İstanbul’la yatıp İstanbul’la kalkmaktadır. Bu cümleden olarak; lojistik gayeyle inşa ettirdiği Rumeli Hisarı’nın burçlarını Hazret-i Peygamberin ismini yansıtacak şekilde konumlandırıyor ve her nefesinde O’nun manevi ruhaniyetinden yardım istiyordu.
Öyle ki; Padişah’taki Allah ve Peygamber aşkıyla yanıp tutuşma hâli, şaire şu ilhamı verecektir:
‘Başını secdeye koyup (Ya Rabbi; bu fethi bana müyesser etmezsen, başımı secdeden kaldırmam deyip) aldığın tekbir sesleri hâlâ yerin dibinden fışkırıyor!’
Bizans (Doğu Roma) surları aşılamaz özellikte yapılmıştı (Üç kademeli sur ve her birinin arasında su ile dolu hendekler ve en dıştaki surun önünde nehri andıran büyük hendek); ayrıca Haliç’in girişi de büyük bir zincirle kapatılıp gemilerin geçişi engellenmişti. Genç Padişah, ölümüne kararlıdır; kuşatma sabahı İstanbul surlarına bakıp şöyle haykıracaktır:
‘Ya, İstanbul’u alacağım; ya da İstanbul beni alacak!’
Yetmiş parça gemiyi, Balta Limanı’ndan kızaklarla karadan Kasımpaşa’ya indirdi. Karadan ve denizden kuşatılan şehir; muhasaraya 53 gün dayanabilecek ve; tarihler 29 Mayıs 1453’ü gösterdiğinde 21 yaşındaki Osmanlı Padişahı, şanlı ordusuyla ‘kutlu’ bir zafere imza atacak ve İstanbul’la beraber yeni bir çağın fatihi olacaktır.
Kılıç hakkıyla aldığı İstanbul’da bulunan en büyük kiliseyi (Ayasofya), fethin sembolü olarak camiye çevirdi ve Kıyamet’e kadar cami kalmasını yazılı vasiyet ve vakf eyledi. 1935 yılında, Ramazan Ayı’nda Ayasofya camii, Fatih’in vasiyet ve vakfiyesinin hilafına müzeye çevrilip kendisiyle beraber milyonlarca Müslüman mahzun edildi.