Türk Dili

Fakirleştirilen Türkçemiz

 

Benim neslime mensup ve okur-yazar sıfatını kazanmış bir kimse için, üzülmeden gazete okumak, radyo ve televizyondan haberleri takip etmek, artık cidden güç bir iş haline gelmiştir. Hiçbir mes’uliyet taşımayan, dil hakkında hiçbir bilgisi olmayan birtakım kimseler, yalnız uydurma kelimeleri kullanmakla kalmayıp, Türkçemizin kendine has bir mantığa dayanan cümle tertibini de altüst etmişlerdir.
 
Yüzyılların yâdigârı olan güzel Türkçemizi, bir kabile lisanı haline getiren, nüans denilen şeylerin farkında olmayan bu dil tahripçilerinin küçük bir kısmı bu işi bile bile ve maksatlı olarak yapmakta bu gibilere söylenecek bir şey yoktur. Çünkü bunlar için gaye, sâdece köklü bir lisanın ortadan kaldırılması değil, kullandıkları acayip ve çetrefil kelimelerle yaymak istedikleri birtakım yersiz fikirleri, üstü örtülü bir şekilde telkin etmeğe çalışmaktır.
 
Bizim burada hitabetmek istediğimiz kimseler ise sayıları çok ve herhangi bir art niyetleri olmamakla beraber dil kültürlerinin eksik olması yüzünden bu yola bilmeden sürüklenmiş olanlardır. Bu kalabalık grup, bu yola başlıca iki sebepten dolayı itilmiş bulunmaktadır. Bu sebeplerden birincisi, bu gibilerin dil bilgileri çok yetersiz kimseler tarafından yetiştirilmiş olmalarıdır. Muayyen ve köklü bir lisan bilgisinden mahrum olan bu kimseler, hayata atıldıktan sonra da birtakım vasıfsız ve hiçbir ağırlığı olmayan gazete ve kitapların kurbanı olmuşlardır.
 
Bu kalabalık grubu yanlış yola sürükleyen ikinci sebep ise, bunların iyi yetişememiş olmalarından dolayı uydurma olduğunun farkına varmadıkları bu köksüz kelimeleri bir yenilik, bir ilericilik gibi kabul etmelerinden ileri gelmektedir. Yâni bu gruptakiler Türkçeyi bilmeden geriye götürdükleri, fakirleştirdikleri halde kendilerini ilerici zannetmektedirler. Buraya kadar ileri sürdüğümüz iddiaları çeşitli misallerle göstermek isteriz:
 
Türkiye radyo ve televizyonunda yanlış olarak kullanılan kelimelerin başında, her gün defalarca tekrarlanan “ayriyeten” ve “ânîden” kelimeleri gelmektedir. Dilimize son zamanlarda yanlış olarak yerleşmiş olan “ayriyeten” kelimesi, Türkçe “ayrı” kelimesinin yanlış olarak ve hiçbir lüzum yokken arapçalaştırılarak, nunlandırılmış (eskilerin tenvin dedikleri) şeklidir. Halbuki bu kelime öteden beri dilimizde mevcut olan “ayrıca” şeklinde kullanılsa hem Türkçe olacak hem de herhangi bir eke, hem de uydurma ve Arapça olarak, ihtiyaç göstermiyecektir. Aynı şekilde devamlı bir surette yanlış kullanılan bir kelime de “ânîden’dir. Aslı Arapça olan “ân” kelimesine Arapça “T” ekinin eklenmesiyle Türkçede öteden beri “ânında” mânâsına olarak kullanılan bu kelimeye Türkçe “den” ekinin eklenmesiyle Arapça kelime olduğu gibi bırakılmakla kalmamış, üstelik her bakımdan yanlış ve saçma bir kelime meydana getiril miştir. “Aniden” kelimesi yerine “ansızın” veya “ânında” şeklinde kullanılacak olursa bu fahiş yanlıştan kolayca kurtulunabilecektir.
 
Dili Türkçeleştiriyoruz diye yapılan ve yapanların da farkına varmadıkları yanlışlardan bir kısmını da “tesâdüf”, “gaye” ve “tarafdar” gibi Arapça oldukları için lisandan atılan kelimeler teşkil etmektedir. Bunların yerine kullanılan “raslantı”, “amaç” ve “yandaş” kelimeleri ise Öztürkçe olmayıp Farsçadır. Türkçeden, Arapça aslından gelmedir diye bir kısım kelimeleri atıp yerlerine Farsçalarını koymağa kalkışmak bu işleri yapanların bu hususta ne kadar bilgisiz olduklarını açıkça göstermektedir.
 
Son yıllarda dilimize musallat edilen kelimelerden birisi de “neden” kelimesi olup, işin aslını bilmeyenlerce bu kelime “sebep” karşılığı olarak kullanılmakta ise de öteden beri bir sual şeklinde dilimizde kullanılagelmekte olan bu kelime şimdiki şekliyle Türkçemizde bulunan birçok kelimeyi kullanılmaz hâle getirmiş, böylece dilimizin ifade kabiliyeti bilmeyerek fakirleştirilmiştir. Meselâ, sis dolayısıyla vapurların işlememesini bundan otuz-kırk yıl önceki gazeteler, sis yüzünden vapurlar işleyememiştir diye yazarlarken şimdi, sis nedeniyle vapurlar işliyememiştir diyerek Türkçenin mantığına uymayan bir şekilde yazmaktadırlar. Radyo ve televizyonda sık sık, “milli maç nedeniyle programımızda değişiklik” cümlesi nev-zuhur (uydurma) Türkçedir. Bu cümlenin konuşulan ve yazılan Türkçedeki şeklinin “milli maç dolayısıyla programımızda değişiklik yaptık” olması gerekir. Uydurma kelimelere yer vermemeyi gaye edinen bir gazetede bile bu çeşit yanlışlara tesadüf edilmektedir. Meselâ, bu gazetenin 24 Kasım nüshasındaki şu cümle bizim anlayışımıza göre hatalıdır: “Köylü seçmenlerin parti değiştirmesi nedeni ile Halitli köyünde bir tören düzenlenmiştir” diye yazılan cümlenin “Köylü seçmenlerin parti değiştirmesi dolayısıyla Halitli köyünde bir tören düzenlenmiştir” diye yazılması dilimize çok daha uygun düşerdi.
 
Yukarıda verdiğimiz birkaç misalin açıkça belirttiği üzere, bugün lisanımıza bilgisizlik yüzünden musallat edilen “neden” kelimesi, “yüzünden”, “dolayısıyla”, “sebebiyle”; “münasebetiyle” gibi kelimeleri dilimizden silmek yoluna girmiş, böylece dilimizdeki nüansların ortadan kaldırılmasına zemin hazırlamıştır.
 
Bugün dilimizi seviyesiz bir hale getiren bir husus da Türkçemize tamamen aykırı olarak kullanılan “sal” ve “sel” ekleridir. Hiçbir şeyden haberi olmayan birtakım kimseler bu “sel” ve “sal” eklerini kökü Farsça veya Arapça kelimelerin sonuna getirmekle bir yenilik yaptıklarını zannetmektedirler. Bu şekilde ortaya çıkarılan kelimelerin başında “parasal”, “hukuksal” ve “dinsel” şeklindeki uydurmalar gelmektedir. İlki Farsça diğer ikisi Arapça olan kelimeler yapılan eklerle bir ucûbe haline gelmiştir. Bu uydurmaları ortaya atan mantığı benimseyerek, yarın, öbür gün “milli” yerine “milsel” veya “askeri” yerine “askersel”, kanûnî yerine “kanunsal” diye hezeyan edenler çıkarsa hiç şaşmamak gerekir.
 
Arapça aslından gelmekle birlikte tamamiyle Türkçeleşmiş ve bizim zevkimize göre kullanılan birçok tâbir vardır. Meselâ “seviyeli bir insan” yerine “düzeyli bir insan” dersek bundan hiçbir mânâ çıkmıyacağı gibi incelmiş lisanımızı da inkâr etmiş oluruz. Bir fakirin, bir zavallının kendisine verilecek bir işten veya bir şeyden faydalanmasını ifade etmek için İstanbul Türkçesinde kullanılan “sebeplenmek” kelimesinin yerine “nedenlenmek” denilebilir mi? 
 
Son zamanlarda “tâviz” kelimesi karşılığı olarak kullanılmağa çalışılan “ödün” kelimesi, bir gazetenin “Türkiye Amerika’ya ödün verdi” diye yazmak isterken “Türkiye Amerika’ya odun verdi” serlevhasıyla bir anda alay mevzuu haline gelmiştir.
 
Herkesin kolaylıkla kullandığı bütün” kelimesinin yerine kullanılmağa çalışılan “tüm” kelimesi ahenk bakımından kulağa ne kadar çirkin gelmektedir. Zaten Türkçe olmayan “zor” kelimesinin sonuna bir de ek takılarak “zorunlu” haline getirilmesi nasıl kelime uydurulduğuna parlak bir misal teşkil etmektedir.
 
Radyo ve televizyonda çok özenilerek kullanılan kelimelerden birisi de “çaba”dır. Bu kelime öteden beri Türkçede yeri olan ancak neticesiz gayret mânâsına gelen bir kelimedir. Yâni çaba hiçbir suretle gayretin yerini tutamaz. Nitekim Türkçemizdeki “çabalama, kaptan ben gidemem” tâbiri de çaba kelimesinin yerini gayet iyi göstermektedir. Türkçedeki “gayretli bir çocuktur” cümlesini “çabalı bir çocuktur” şeklinde kullan mağa kalkışırsak lisanımızı ancak rezil etmiş oluruz.
 
Yazımıza son vermeden önce, radyo ve televizyondaki yanlış telâf fuzlara ve gazetelerdeki hatâlı imlâlara da temas etmek yerinde olur. Meselâ radyo ve televizyonda “mütehassis” kelimesi çok kereler “mütehassıs” şeklinde telâffuz edilmektedir. Gazetelerde de sık sık yanlış ola rak yazılmakta olan kelimeler arasında şunları sayabiliriz:
 
“Kâr” kelimesi birçok kereler “kar”, “usûl” kelimesi usul, “hükûmet” kelimesi ise “hükümet” şeklinde yazılmaktadır. Bâzı gazetelerde millî kelimesi milli şeklini almıştır. Halbuki milli olsa olsa cenup dutlarımızda yaşayan bir aşiretin ismidir. 
 
Yukarıdaki satırları yazarken merhum Prof. Sabri Esat Siyavuşgil’i rahmetle anmak isterim. Hiç unutmam, merhum bundan otuzbeş sene kadar önce kültürden bahsettiği bir dersinde, Fransız liselerindeki matematik hocalarının bile Fransız dili ve imlâsı hususunda yapılan yanlışları hoş karşılamadıklarını ve imtihan kâğıtlarında lisan yanlışlarından dolayı dahi not kırdıklarını uzun uzadıya anlatmıştır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İlgili Gönderiler

1 / 79