TarihTürkiye’deki Türk Dünyası

Evhadüddin Kirmani

H

orasan’da Kirman şehrinde doğdu. Mutasavvıf, velî ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebû Hâmid’dir. Evhadüddîn lakabı ve Kirmânî nisbetiyle tanınır.   Evhadüddîn Kirmânî önce Bağdât’ta ilim tahsîl etti. Evliyâdan Rükneddîn Süncâsî’nin derslerinde bulundu ve çok isifâde etti. Kendisi, Süncâsî hazretleri ile olan bir menkıbesini

şöyle nakletmektedir:
“Gençliğimde Hocam Rükneddîn Süncâsî’nin hizmetinde bulunmakla şereflendim. Bir yolculuğunda hizmetini görürdüm. Hocam çok şiddetli bir karın ağrısına yakalanmıştı. Bir şehirden geçerken hastâneye uğramak için müsâde istedim. Vermek istemedi ise de çok ısrar ettim. Sonunda müsâde etti. Hastâneye gittim. Orada birinin, talebelerin ortasına oturup ders verdiğini gördüm. Yanlarına yaklaştım. Ders veren kişi, kalkıp yanıma geldi. Elimden tuttu. Hiç tanımadığım biri idi. Bana; 
“- Hâcetin, ihtiyâcın nedir?” diye sordu. Hocamın hâlini söyledim. Bir darı getirip bana verdi. Benimle dışarı çıktı. Sonra çok izzet ve ikrâmda bulundu. Gelip hocama durumu anlattım. Bana tebessüm edip; 
“- Ey tecrübesiz çocuk! Sana ikrâm eden ben idim. O kimse oranın vâlisi idi. Senin ısrârın karşısında sana izin verdim. Orada o kimsenin sûretine girip seni karşıladım. Sana izzet ve ikrâmda bulundum. Karşılamayı o kimseye bırakmadım. Çünkü sana ikrâmda bulunmayıp, seni mahcûb etmesinden korktum.” Bu olaydan sonra hocama olan bağlılığım daha çok arttı ve kendisine hizmeti en büyük nîmet bildim.”
Evhadüddîn Kirmânî yine evliyânın büyüklerinden Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin derslerine ve sohbetlerine kavuştu. İlim tahsîl etti. Evhadüddîn hazretleri bu hocasını çok sever ve ona büyük hürmet beslerdi.
Rükneddîn Alâüddevle anlatır:  “Sühreverdî yolunun sâliklerinden biri Minâ’da anlattı: 
“Bir gün Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin huzurlarındaydım. Evhadüddîn Kirmânî’nin huzûruna gelmemesini söyledi. Evhadüddîn bu haberi duyunca; 
“- İstemem, müsbet ile ansın beni, gönlüne getirsin mest eder beni.” beytini söyleyip;
“- Elhamdülillah hocamızın ağzında adımızın anıldığını duyduk.” diye sevindiğini gördüm.”
Daha sonra Evhadüddîn hazretleri de hocasından aldığı yetkiyle ilim tâliplerini aydınlatmaya, mârifet sırlarını dünyâya saçmaya başladı. O bilhassa sanat kollarında çalışanların teşkilâtlanmasını ve bir disiplin dâiresi içinde yeni yetişen çırakların da tam bir edep, ahlâk nümûnesi olmasını arzuluyordu. Bu maksadla Abbâsî Halîfesi Nâsır bin Müstedî, halîfeliğini tanıyan bütün İslâm memleketlerine, fütüvvet teşkîlâtını yeniden canlandırmanın lüzumuna dâir mektuplar gönderdi. Bu meyânda bu teşkilâtı canlandıracak, insanları kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlayacak, zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil kimseleri de o memleketlere gönderdi.
Evhadüddîn Kirmânî de talebesi Ahî Evren ile birlikte 1205 yıllarında Anadolu’ya geldi. Muhyiddîn-i Arabî, Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi zamânın büyükleriyle görüştü. Konya’ya yerleşti. Kendisi için kurulan dergâhta dersler verip talebe yetiştirdi. Kasaba ve köylere yetiştirdiği talebelerini gönderdi. Anadolu’nun birçok kasaba ve köyünü tek tek dolaştı. İnsanlara Allah aşkını, din kardeşine muhabbetin lüzumunu, din bilgilerini öğrenip tatbik etmenin gerekli olduğunu anlattı. Belâlara sabredip, ele geçen mala kanâat etmenin, din kardeşinin malını, nâmusunu, canını da korumanın lâzım olduğunu bildirdi. Yazdığı şiirlerinde de aynı şeyleri anlattı. Eserlerinden Misbâh-ül-Ervâh ve Menâkıb’ı meşhurdur.
Şeyh Evhadüddîn Kirmânî insanlarla meşgulken bile kalbi devamlı Allahü teâlâyı zikr ederdi. Tasavvufta çok yüksek makamlara kavuşan Evhadüddîn Kirmânî 1237  yılında vefât etti. Türbesi, Konya’da Musallâ mezarlığının içinde Şücâeddîn türbesinin güneybatısındadır.
Pekçok talebe yetiştiren Evhadüddîn Kirmânî’nin en büyük talebelerinden birisi Sadreddîn Konevî’ydi. Kendisinden on altı sene feyz alan Sadreddîn Konevî; 
“- Ben iki dânânın (âlimin) sütlerini emmişim. Biri Şeyh Muhyiddîn-i Arabî ve biri hazret-i şeyh Evhadüddîn Kirmânî’dir.” demiş ve vefât ederken;
 “- Tâbûtumun üzerine Evhadüddîn hazretlerinin seccâdesini seriniz.” diye vasiyet etmiştir.
Yine meşhur talebelerinden ve dâmâdı olan Ahî Evren, Evhadüddîn hazretlerinin vefâtından sonra yerine geçti. Güçlenip birleşerek, vahşi hayvan sürüsü gibi insanları parçalayıp şehirleri yıkarak gelen Moğollara karşı, halkın şuurlanması için elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Bilhassa sanat sâhibi, esnâf arasında çok sevildi. Her şehir ve kasabada teşkilâtlar kurdu. 
Ahîlik, kardeşlik teşkilâtı adı verilen ve bugünkü mânâda esnâf teşkilâtı diyebileceğimiz bu kuruluşun mensupları, kısa zamanda birçok şehir ve kasabada teşkilâtlandılar. Toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden istifâde edebilecekleri, gelen misâfirleri ağırlayabilecekleri dergâhlar yaptılar. Moğollara karşı milis kuvvetleri teşkil edip, şehirlerini müdâfaa ettiler. Anadolu halkının zâlim Moğol kuvvetleri karşısında eriyip yok olmamaları için gayret gösterdiler. Evhadüddîn Kirmânî’nin koyduğu temel prensiplerden ayrılmayan ahîler, Anadolu Selçuklu Devletinin yerinde teşkil edilen Anadolu beyliklerine destek oldular. Bilhassa Osmanlı Beyliğine yardımcı olup desteklediler. Aradıklarını Osmanlı Devletinde bulup, onun saflarında yerlerini aldılar.
1237 târihinde Konya’da vefât etti.

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 63