Türk Dili

En Zengin Türk Dili: Osmanlı Türkçesi

D

uygu, düşünce, hayâl ve arzuların ses, işâret veya jestlerle
belirtilmesi, ifâde edilmesi manasını taşıyan dil; bir toplumun en güçlü ve
yazıya intikâl ettiği zaman da gelecek nesillerinin paha biçilmez ortak kültür mirâsını meydana getiren mânevî
değerlerinin en uzun ömürlü
varlık kaynaklarından bir başlıcasını
temsil eder.

Yaklaşık olarak milâdın V. asrından
sonra ve özellikle VI. ve
VII. yüzyıllara ait olduğu tesbît edilen Yenisey Kitâbeleri’yle yazılı
ilk mahsulleri bilinen Türk Dili’nin ilk olgun sayılmaya değer metinleri: Orhun
Âbideleri deyimiyle tanınan ve 732, 735 tarihlerinde dikilmiş bulunan Kül-Tigin
ve Bilge Kağan’ın hatıralarını
yaşatan abidelerdir. Türkçenin
en eski, ana gramer yapısını ihtiva eden bu ilk yazı diline ve örneklerine, Türkologların, Eski Türkçe adını vermiş olmaları
yerindedir.

Divanü Lugati’t-Türk Ve Kutadgu
Bilig

XII-XIII. yüzyıllara kadar
devam eden ilk yazı dili devresinin en mühim eserleri: hiç şüphesiz Orhun
Âbideleri
nden çok sonra ve Türklerin İslâm’ın
nuru ile şereflenmelerini izleyen yıllarda yazılan Kâşgarlı Mahmud’un Divanü
L
ûgati’t-Türk (yazılışı
yaklaşık olarak 1077) adlı muhteşem denilmeğe layık eseri ile (ki büyük ve çok yararlı bir sözlük vasfı ağırlıklıdır) Yusuf Has
cib tarafından
kaleme alınan ve Türk kültür tarihinin de gerçekten önemli bir
ürünü vasfı da taşıyan Kutadgu
Bilig
(tamamlanışı 1070) şaheseridir.

Yüzyıllar Boyunca Konuşulan Dil

Orta-Asya’dan başlayarak, Kafkaslarda,
Azerbaycan’da, Kırım’da, Volga Irmağı
kıyılarında, Doğu Avrupa’da ve hattâ Kuzey Afrika’da, özellikle bütün Anadolu ve Rumeli’de yüzyıllar boyu konuşulan Türk
Dili için, bazı Doğu-bilimci ve seyyahların: “Orta-Avrupa’dan Orta-Asya’ya
kadar uzanacak yolculuk yapacak bir münevver, esaslı bir müşk
ûlata uğramaksızın, konuşabildiği Türkçe ile her gittiği yerde iyi bir
misafir muamesi g
örebilir”, manasındaki görüşleri, geçen asrın sonlarına kadar değerini
korumuştur.

Türk Dili’nin XIV. yüzyıldan itibaren
ayrıldığı üç yazı kolundaki eserlerini ve o dil lehçeleri ile konuşanların, öyle çok farklı bir kelime yapısı, gramer ayrılığı da mevcut
olmadığından, bu lehçelerin
birini iyi bilen kişi, ötekilerden
de çok güçlük çekmeden yararlanabiliyordu. Gerek
Orta-Asya Ortak Edebî Türkçesi,
gerek Azerî Türkçesi ve
gerekse Türkiye-Osmanlı Türkçesi,
adı ve coğrafya bölgesi ne olursa olsun Türk
halkının dili ve tabiî olarak da onun duygu, düşünce ve hayallerinin en güzel
ifade vasıtasıdırlar. Bunları kendi içlerinde de dönemlere
ayırmak kâbildir.

Dil Devrimi Şemsiyesi Altına
Sığınanlar

Fakat ne yapılırsa yapılsın Türk
dilinin bütünlüğü, birliği, aynı kaynağın verimi olduğu gerçi değiştirilemez. Son 50-60 yıl içinde özellikle
bizde, bazı kuruluş veya kişilerin Dil Devrimi şemsiyesi altında –çoğu zaman
bazı şahsi menfaatlerin de tesiriyle– ana dile yaptıkları kötülüğün izlerini silmek kolay
olmayacaktır. Dilde elbette gelişme olabilir, hatta olmalıdır da. Ama babanın
evladını anlayamamasına kadar sürdürülen ve birçok defa da uydurma ve ilmîlik vasfından yoksun çabalardan doğma görüş ve davranışların mahsulü olan sözde mesaiyi hoş görmek mümkün değildir.

Türkiye-Osmanlı Türkçesi

Bir yanlış anlamaya sebep olmamak için Orta Asya Ortak Edebî Türkçesi terimi ile belirtmek
istediğimiz: Çağatay, İlhanlı ve Altınordu alanlarında yazılmış
bulunan eserler döneminden
ibarettir. Buna Timurlular devrinin bir bölümünü de katıyoruz. Âzerî Türkçesi dediğimiz ise: Batı Türkçesini Oğuz kolunda kaynaklanmış olup Türkiye Türkçesi’yle fonetik, morfoloji ve
söz hazinesi bakımlarından
hem ortak vasıflara sahiptir, hem de bir haylice fark taşımaktadır.

Türkiye-Osmanlı Türkçesi’ne gelince –Arapça ve Farsça bazı kelime, deyim ve terimlerin bünyesine yerleşmiş olmasına rağmen Türk Dünyası’nın dil ve
edebiyat açısından en gelişmiş, en çok başarılı ve verimli eserler
doğurmuş ve Oğuzca’nın Batı Kolu vasfıyla menşeine karşı bağlarını da sürdürmeği başarmıştır.

Bir Dilin Değeri Nasıl Ölçülür?

Bir dilin değeri daha çok o dilde yazılmış şaheserler ve yetişmiş
büyük sanat ve fikir adamlarıyla ölçülür.
Gelişmiş bir kültüre, derin bir tefekkürü, ince bir zevke, etkileyici bir
hassasiyete, hayranlık uyandıran bir hayal gücüne malik olmayan ve bunları
yazılı eserler aracılığıyla gelecek nesillerine intikale de muvaffak olamayan
bir dilin tarihî ve edebî değeri tartışma konusu olur.

Hiç tereddüt etmeden denebilir ki:
Türk Dili, bu saydığımız ve ehemmiyetini vurguladığımız meziyetlerin hemen
hepsinden en geniş şekilde payını almıştır. Çağatayca’da Mir Ali Şir Nevâî,
Âzerî Türkçesi’nde Fuzûlî gibi büyük şiir ve fikir üstadlarının eserleri o iki lehçe için değerini her
zaman koruyan şahitler vasfındadır.

Fakat kabul etmek gerekir ki: Türkçenin en güzel, en zevkli, en
heyecanlı, en ince hayallerle bezeli eserleri: Türkiye Türkçesi-Osmanlı, Tanzîmât, Servet-i Fünûn ve onları izleyen yirminci yüzyıl
Anadolu Türkçe’sinin
verimleridir.

İlgili Gönderiler

1 / 79