A
NA dili Türkçe olan lise bitirmiş bir kimsenin okurken yazarken imlâ, gramer, edebiyat hatâsı yapması afvedilemez bir eksikliktir. Bugün halkımızın büyük kısmı “cami” ile “camii” arasındaki farkı bile ayırt edemiyor. Eminönü’nden geçerken cami önünde bir hadise oldu derken tek i’li cami kelimesi doğrudur. İki ii ile camii önünde denirse yanlış olur.
“Şefkat” yerine “şevkat” diyenler var. “Hafriyat” yerine “harfiyat” yanlışını yapanlar. “Havsala” doğrudur, “hafsala” yanlış. “Madden” diyorlar, yanlıştır, “maddeten” denilmesi gerekir. Bir ara cahillik o kadar çoğalmıştı ki, “Diyanet” yerine “Dinayet” diyenlerin sayısı artmıştı. Öyle ya, din ve ayet kelimeleri bir araya geliyor Dinayet oluyordu.
Liseler sadece cebir geometri fizik kimya öğretilen ve öğretilen yerler değildir. O eğitim kurumlarında öncelikle ve mutlaka Türk edebiyatı, tarih, felsefe (psikoloji, mantık, ahlak, metafizik, estetik), sanat, din, beşerî ve iktisadî coğrafya kültürü verilmelidir.
Edebî yazılı zengin Türkçeyi yeterli şekilde bilmeksizin doğru ve derin düşünmenin imkanı yoktur. Üç yüz kelimelik sokak çarşı pazar iletişim Türkçesiyle yüksek kültür olmaz, alçak kültür olur.
Bir İngiliz lisesinden mezun olanlar “To be or not to be that is the question”i biliyorsa, bizim lisemizden mezun olan bir gencin de “Selam verdim, rüşvet değildir deyu almadılar”ı bilmesi gerekir.
Lise diplomalı birinin aha oha moha demesi çok ayıptır, onların yerine efendim demesi gerekir. Edebî Türkçe hazinen ne kadarsa senin kültürün o kadardır, sen o kadarsın.
Medenî insanlar cümlelerle, kelime, mazmun ve terimlerle konuşur. Bedevîler ünlemlerle, yuh be’lerle, amma da kral’larla, iniltilerle, böğürtülerle, geğirtilerle, homurtularla ifade-i meram eyler.
Eskiden liselerimizde Türk edebiyatı okutuluyordu. Otuz kişilik sınıfta hiç olmazsa üç beş kişi, edebiyatımızın bazı berceste mısralarını, beyitlerini, rübai ve kıt’alarını ezberliyordu. Artık bu bitmiştir. Okuduğum lisede Nihat Sami Banarlı, Orhan Şaik Gökyay gibi mümtaz edebiyat muallimleri vardı.
Eğitimi sulandıranlar, lise bitirme ve bakalorya imtihanlarını kaldıranlar, yetersizler de lise mezunu olacak diyen popülistler kültürün belini kırdılar.
Teknokratların, doktorların mühendislerin de yeteri kadar edebiyat bilmeleri gerekir. Edebiyat kültürüne sahip olmayan bir mimar güzel bina yapamaz. Her münevverin matematik bilmesi gerekmez ama mutlaka edebiyat, tarih, felsefe, sanat kültürüne sahip olması gerekir.
Elimde imkan olsa da özel bir İslam lisesi açabilsem, orada dünyanın en güçlü edebiyat ve Türkoloji hocalarını istihdam ederek talebeye mükemmel edebiyat kültürü verdiririm.
Mükemmel tarih kültürü… Mükemmel mantık kültürü… Mükemmel sanat ve estetik dersleri… Bu kültürü verebilecek hocaları Türkiye’de bulamazsam, dışarıdan getirtirim. Öğrencilere mükemmel bilgi ve kültürün yanında yüksek ahlak ve karakter da aşılarım. Bir lise ki, onun öğrencileri küçük beyefendiler (kız lisesi ise küçük hanımefendiler) değilse, o lise bir işe yaramaz, zarar verir.
Gidin Japon mekteplerine bakın. İstanbulda Etilerde bir Japon mektebi var ondan ibret almalıyız. Bir ülkenin liselerini göreyim, onun halini anlarım ve söylerim. Liselerden şu üç boyut kazanılır:
Birincisi: Bilgi ve kültür.
İkincisi: Ahlak ve karakter.
Üçüncüsü: Sanat, estetik, güzellik.
Bunlar yoksa, bunları veremiyorsa, orası kapısında lise yazan boş bir binadan ibarettir. Bugünkü gayr-ı millî eğitim sistemimizle ve çağdışı okullarımızla geleceğimiz karanlıktır. Bu yazımı okuduktan sonra bana hâlâ inanmıyorsanız, son olimpiyatların neticelerine bakınız. Nal topladık… Eğitim ile spor ve atletizmin alakası var mıdır? Hiç olmaz mı.
İngiltere olimpiyatlarda nasıl dünya ikincisi oldu.. Eğitimiyle, liseleriyle… (Dünya ikincisi İngiltere: 27 altın, 23 gümüş, 17 bronz madalya. Yekûn: 67…)
M. Şevket Eygi