Türkistan

Orta Anadolu’da Bir Kazak Köyü: Altay

resim

1
699’dan 1753‘e kadar Kalmukluların egemenliğinde olan Doğu Türkistan 1760 Mançur istilasına kadar Çugarya Saidiler ve Hocalar adındaki küçük siyasi otoriteler tarafından yönetildi. 1644’ten 1863 yılına kadar ilk Mançur istilası 103 sene devam etti. 1863’te istiklallerini elde ettiler. 
Doğu Türkistan’da bir milyondan fazla insan öldürüldü. Bu katliamdan sonra Çin Hükümeti buraya Çinlileri getirdi ve Türk topraklarını işgal etmeyi serbest bıraktı. Türk mimarisi yıkıldı, halk Çin kıyafetleri giymeye mecbur edildi, yüksek vergiler koyuldu, Çinli memurlara şikayet yasaklandı. Bu işgal sırasında Türkler 17 defa isyan etti, en sonunda Doğu Türkistan bağımsız oldu. Yakup Bey devleti kuruldu.
1863—1875 arası Doğu Türkistan toparlanmaya çalıştı, 1876’da ikinci Mançur istilası başladı, Yakup Bey’ in sülalesinden 1166 kişi katledildi yarım milyona yakın Türk şehit edildi. 1876’dan 1911 yılma kadar devam etti. 1911 ‘de Mançur İmparatorluğu’nun yıkılıp Cumhuriyet’in kurulmasıyla Doğu Türkistan’daki Çin umumi valilerinin Çin’den bağımsızlık istemeleri devri başladı, Kumul Ayaklanması ile 12 Kasım 1933’de Kaşgar’da Doğu Türkistan’ın istiklali ilan edildi. Hoca Niyaz Hacı Cumhurbaşkanlığına, Sabit Damolla Başkanlığa getirildi. Kaşgar, Bağımsız Doğu Türkistan’ın başkenti oldu.
1933 Yılının son aylarında bağımsızlığını kazanan Doğu Türkistan henüz devlet teşkilatını ve ordusunu kurmadan komünist Rus birlikleri tarafından istila edildi. 1934’te başlayan Rus istilası 1944’e kadar insanlık dışı işkencelerle devam etti. 1944’te Doğu Türkistan yeniden el değiştirdi ve milliyetçi Çin orduları tarafından işgal edildi.
 
Bu dönemde Alihan Töre, Çin’e karşı isyan etti ve 7 Kasım 1944’te Doğu Türkistan Türklüğünü istiklale kavuşturdu. Fakat 1949’da komünist Çin kuvvetleri doğu Türkistan’ı istila etti. Türkler 1949—1951, 1954—1958, 1959—1963, 1965—1968 yıllarında direndi ve bu direnişlerde yüz binlerce Türk katledildi.
Komünist Çin işgali sırasında Göçün Sebepleri: mahsullerin, hayvanların ve topraklarının izinsiz satılması yasaklandı.  Vatansever, itibar sahibi kişiler katledilip yerlerine ahlaksız insanlar getirildi. Herkes, üç günde bir polise gidip neler yaptığım anlatmak zorunda tutuldu. İzin almadan birine oturmaya gitmek, başka köye taşınmak yasaklandı. Herkes birbirinin casusu haline getirildi.  Posta hanelerde mektuplar kontrol edildi. Çinlilerle evlilik teşvik edildi. Çinliler verimli topraklara yerleştirildi.  Milliyetçi aydınlar hapsedildi, çok büyük işkenceler yapıldı. 
Büyük ve hazin göç başladı
Bu işkencelere daha fazla dayanamayan Kazak Türkleri gruplar halinde göçe başladı. 1936 sonlarında başlayan güçler 1951’e kadar devam etti, 18.000 kişi göçe katıldı. Hindistan’a çeşitli zamanlarda 7.00 kişi ulaşmış fakat Hindistan’da da çok fazla can kaybı olmuş ve Türkiye’ye 1.379 kişi göç etti.
 
Orta Asya-Doğu Türkistan’dan çıkan Kazalar yaptıkları uzun yolculuğun sonunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti‘ne başvuru yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 13 Mart 1952 tarih ve 3/14595 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ‘cevap vermiş ve 1850 kişinin iskanlı göçmen olarak Türkiye’ye yerleştirilmesine karar verdi.
 
Bu şekilde Türkiye’ye gelen Kazaklar 1953’ten 1958’e kadar 1892 kişiyi buldu. Gelen Kazaklar İstanbul’da çeşitli yerlerdeki misafirhanelere yerleştirildi ve daha sonra değişik illere dağıtıldı. Yerleştirildikleri alanlardan biri de Niğde ili Ulukışla ilçesi Altay Köyü’dür.
 
1954 yılında temeli atılan köye ilk yerleşme 30 Temmuz 1955’de gerçekleşti. Devlet tarafından kişi başına 30’ar dekar arazi verildi. İlk ismi görevli memurlarca “Ural Köyü” olarak koyuldu, ancak Kazak köylüleri Altaylardan geldiklerini söyleyerek köyün isminin “Altay Köyü” olarak değiştirilmesini istedi. Bu istek üzerine değişiklik yapıldı ve ismi Altay Köyü oldu. Altay köylüleri geldikleri yeri, gelenek ve göreneklerini bugün de yaşatmaya devam etmektedirler
Altay köyünde yaşayan Kazak Türkleri, düğün ve bayramlarında, at yarışı ve güreş oyunlarında, yemek kültürlerinde, kısrak sütünden yapılan kımız içkileri ve İpekli kıyafetleriyle geleneklerine bağlılığını sürdürmektedirler. Eğer Altay köyüne yolunuz düşer de bir evin kapısını çalarsanız güler yüzlü, sevecen tavırlarıyla sizi evlerinin başköşesine alırlar, izzet ve ikramlarında asla kusur etmezler.
Köy sakinlerinden  Ateyhan Bilgin göçte çektikleri sıkıntıları şöyle ifade ediyor:
 “Hiç unutulur mu? Zulüm… 18.800 kişi çıktık yola, göç başladı. Savaş, açlık, ıs hastalığı, uzun yol,  soğuk hepsi etkiledi.  Teker teker öldü herkes. Hindistan’a 3.039 kişi ulaştık, bu unutulur mu? Akıldan çıkar mı?”
“1936’da Çin Komünist rejiminin baskıları, yaptıkları zulüm ve işkenceler çok arttı. Köylerde katliamlar yapıldı, masum insanlar öldürüldü. Elishan önderliğinde göç başladı. 1940 ilkbaharında Elishan Batır, Kusman, Angalbay, Begey, Biysultan, Raki Molla gibi liderlerle görüşerek Hindistan’a göçü başlatma kararı aldılar. Yaz aylarında Altınçöge’ye ulaşıldı. Çinli Komutan Fuvluycan Altınçöge’ye gelerek silahlarını bırakmak kaydıyla geri dönerlerse zarar vermeyeceklerine dair elçi gönderdi. Silahlar teslim edilip geri dönüldü. Fakat sözünde durmadı ve Elishan dâhil tüm liderleri zincire vurdu, mallarımıza el koydu. Elishan’ın amcası Kocakın Batır ve arkadaşları kazma, kürek ve sopalarla saldırıp Elishan’ı kurtardılar.
1940 Şubat’ında Mukay, Karmıs, Kumar, Tüktiayak’ın kabileleri Nakşa’daki Elishan’a ulaşmaya çalışan kafile, Nakşa’ya bir gün kala Tibet askerlerince durduruldu. Bundan sonra Çinkay’dan kafileler Tibet’e doğru yola çıktı. Tibet Hükümeti Çin’den korktu ve Himalayalar’ı Lahsa’dan kısa yoldan geçmemize izin vermedi. Bu nedenle doğudan batıya Himalayalar’ı boydan boya aşmak gerekti.
1940’da Himalayalar’ı doğudan batıya geçmeye başladık. Bir yıl sürdü, ne bulduysak onu yedik, mundar şeyleri köpek gibi. Is hastalığı mahvetti bizi. Oksijen yetmezliğinden oluyormuş, kiminin burnu kanadı öldü, kiminin gövdesi şişti ve çürüdü öldü. Çok ölen oldu bu şekilde. Ölüleri gömecek yerler yoktu. 2-3 metre buz üzerindesin, az bir yarık bulunca ölüleri oraya atıyorsun. Gömmek!..
1950 yılının Şubat ayının başında Türkiye’den gazeteci Mehmet İrfan Peşaver’e geldi. Halife Altay ve ben Mehmet İrfan’ı bulduk. Türkiye’ye gitme kararımızı bildirdik. Elinden geleni yapacağını söyledi. Meclis; Karıştay Hacı, Halife Altay ve beni görevlendirdi.
1953 Yılında Türkiye’den kabul yazısı geldi. Büyükelçi Selahattin Erbil’di. 1953 sonbaharında göç hazırlığına başladık. Bombay’dan British India Marytime Line and Cor Şirketi’nden yazı geldi. Dara,  Daryssa, Dawarka isimli üç büyük vapuru ile Basra’ya adam başı 52 Rupi karşılığında kafile kafile götürebileceklerini belirtiyorlardı.
Basra’dan Bağdat’a oradan da trenle 18 Kasım 1953’te İstanbul’a ulaştık. 1955 yılına kadar İstanbul-Zeytinburnu’nda hükümet misafirhanesinde kaldık. 1955 yılı 31 Temmuz günü 2510 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığına kabupl edildik. 1955’te Ulukışla, Altay köyüne geldik’’.

İlgili Gönderiler

1 / 63