hlat Anadolu’nun
giriş kapısı gibidir. Burası, Selçuklular’da “İslamın kubbesi”, Osmanlıların “Ata Şehri” dediği Bitlis’in ilçesidir. Van Gölü’nün en güzel
kıyılarından birinde yer alır. Meyve bahçeleriyle kaplı hafif bir yamaç
üzerindeki konumuyla bu ilçe bir sahil şehri gibi görünür.
1071 yılındaki
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin Anadolu’da kurduğu ilk büyük şehir unvanı
da bu ilçeye aittir. Selçukluların Bizans’ı bozguna uğratmasıyla neticelenen
muharebeden sonra Türk boyları akın akın bölgeye gelmeye başlamış. Evliya
Çelebi’nin “Oğuz Taifesi Şehri”
olarak adlandırdığı Ahlat’ta, Malazgirt Savaşı sonrası bölgeye yerleşen Türk
boylarına ait izler, ilçedeki taş eserler üzerinde görülür. Osmanlı İmparatorluğu’nu
kuran Oğuzların “Kayı Boyu” da -13.
Yüzyılın ilk yarısında Söğüt’e yerleşmeden önce- 170 yıl burada, Ahlat’ta
kalmış. Bir rivayete göre, Osmanlı’yı kuran Osman Bey’in babası Ertuğrul Gazi,
Ahlat doğumludur ve 20’li yaşlara kadar burada yaşamıştır.
Dar bir
vadinin içindeki Eski Ahlat’ın merkezine “Harabeşehir”
denir. Burası Selçuklulardan kalma kale, cami, köprü, kule, hamam ve zaviye
kalıntılarıyla dolu adeta dev bir açık hava müzesidir. Burada dünyanın en büyük
“Türk-İslam açık hava mezarlığı”
bulunuyor. 210 dönümlük araziye yayılan Selçuklu Mezarlığı’nın üzerinde, tarihi
özellik taşıyan 8 bin 100 küsur mezar taşı tespit edilmiştir.
11 ile 16.
yüzyıllar arasında kesintisiz olarak kullanılan mezarlıkta boyu 3,5 metreye
ulaşan anıt taşlar var. Lahit, sanduka ve şahideli olmak üzere üç ana tipteki
mezar yapısının an malzemesi ise yöreye has kırmızı tüf taşıdır.