Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dilimiz Ceddimizden Bize En Büyük Servet ve Emanet

D

il bir milletin mantığıdır, dil bir milletin şarkısıdır, geçmişi, hâli, geleceğidir. Dil bir milletin ta kendisidir. Milletin olmadığı yerde dil de yoktur. İnsan canlı bir varlıksa, dil de canlı bir varlıktır. İnsanlar nasıl değişip gelişiyorlarsa, diller de öylece değişip gelişiyorlar. Bu bir tabiat kanunudur.

   Her dil kendi mantığı, kendi zevki, kendi temâyülleri ile yaşar. Dilin mantığı ve ruh hâli bilinmedikçe doğru yolda olmaya imkân yoktur. Türkçeyi iyi anlayabilmek için Türk milletinin tarihini, medeniyetini ve kültürünü bilmek, Türk milletini tanımak lâzımdır. Seng-i musallaya konulmasına ramak kalan Türk dilinin ve Türk kültürünün karşısında saf saf durup el bağlamadan önce kadrini bilmemiz yeni bir hayat iksiri olacaktır.

   Milletleri millet yapan, bir bayrağın altında toplanıp bir avaza marş söylemekten ziyade, tarih, medeniyet, dil, din, gelenek, görenek gibi en büyük sosyal bağlardaki sağlamlık ve bütünlüktür. Tarihin, geleceğin yolunu aydınlatan ışığında, aynı heyecan birliğinde ve aynı düşünce beraberliğinde olmak elbette parlak bir istikbâli hazırlamak demektir.

   Dil bir bakıma yapraklarını yenileyen ağaçlar gibidir. Bir kısım kelimeler dile girer. Bu, tabii bir hâdisedir. Dildeki bu canlılığı görmemek, onun tabii bir varlık olduğunu inkâr etmek olur. Yalnız bu gelişme ve değişmenin gelişigüzel olmadığına dikkat etmek gerekir. Bu ağaç nasıl zamana bağlı ve tabii olarak yaprak değiştirir ve bu gelişme köke, öze bağlı olarak meydana gelirse, dildeki kelime değişmeleri de öyle olur.

   Yaprakları atıp, nasıl başka yaprakların çıkmasını istemek mümkün değilse, kelimeleri keyfî olarak atıp yerine başkalarını koymak da o derece imkânsızdır. Hele bir çınar yaprağını koparıp yerine meselâ bir söğüt yaprağını tutturmak nasıl mümkün olmazsa, değişik ve yabancı bir ek ve kökle yapılan kelimeler de dil içinde öyle iğreti kalır. Ağaçta da, dilde de gelişme ve değişmenin tabii olup, bünyeye uyması şarttır.

   Dilimiz, cedlerin bize miras bıraktığı en büyük servet, en büyük emânettir. Biz dilimizin kelimeleri içinde millî tarihimizin en eski seslerini duyuyoruz. Yavrularımızın hâfızasına Türkçe kelimeler birer birer nakşoldukça, onların rûhuna binlerce seneden beri cedlerin tecrübelerinden, felâketlerinden, zaferlerinden, hayat hakkındaki felsefelerinden süzülüp gelen bir hulâsa damla damla akmış oluyor.

Saffet Senih

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128