Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dilde Yozlaşma

D

ilin çok önemli bir kültür unsuru olduğunu kabul etmiyen yoktur. Gericisi de böyle düşünür, ilericisi de… Sosyalist de bu kanaattadır, kapitalist de… Aksini düşünemezler, çünkü insanlar birbiriyle anlaşıp kaynaşmak için müşterek dilden başka bir vasıtaya sahip değillerdir. Bu zaruret, şu halk sözünde en güzel ifadesini bulmuştur: Hayvanlar koklasa koklaşa, insanlar konuşa konuşa…

    Anayasamız bir kaide koymuştur: “Resmî dil Türkçedir”… Ama hangi Türkçe? Biz de türkçe konuşuyoruz onlar da; fakat anlaşamıyoruz. Fuzulî’ yi, Bakî’yi, Nedim’i, Fikret’i, Akif’i anlamıyan aydınlarımız pek çok… Onlar Osmanlıca yazdı da, onun için anlaşılmıyorlar, diyenler çıkıyor. Diyelim ki öyle… Peki, Oktay’la Yücel beni niçin anlıyamıyorlar? Halbuki, onlarla çağdaş sayılıyoruz. Ben de Cumhuriyet mektebinde okudum, onlar da… Ben de türkçe konuşuyorum, onlar da… Birbirimizi anlıyamıyoruz. Buna ne demeli?

    Anlaşamıyoruz, çünkü ben “tarihî maddecilik” diyorum, onlar “eytişimsel özdekçilik”… Ben “mektup” diyorum, onlar “beti”… Ben “hissî” diyorum, onlar “duysal”… Ben “taassup”   diyorum,   onlar   “bağnazlık”…   Ben   “hayal”   diyorum,   onlar   “imge”…   Ben  “cümle”   diyorum,  onlar  “tümce”…  Ben  “taklitçi”   diyorum,   onlar  “benzetleyici”…  Ben “tabiat” diyorum, onlar  “doğa”… Ben  “fikir”  diyorum,  onlar “düşün”

    Sözün doğrusunu ben mi söylüyorum, yoksa onlar mı? Bence bu mühim değildir. Onlar bana, senin sözlerin Türkçe değildir, diyebilirler. Ben de onlara derim ki: Menşei itibariyle benim sözlerim Türkçe olmayabilir. Fakat bu kelimeler benim kültürümün malı olmuştur. On haneli köyde oturan yetmişlik cahil ana, askerdeki oğlundan “mektup” bekler, “beti” değil… Asker oğul da anasına “mektup” yazar. Şunu da söylerim: Türkçe olmasa da, ben bu kelimeleri biliyorum. Bu kelimeler sadece kitapta ve lügatte yazılı değil… Hayatta da konuşuluyor… Onun için ben bu kelimeleri biliyorum ve kullanıyorum- Sizin kendi kitaplarınıza yazdığınız fakat asla konuşmadığınız o “uyduruk” kelimeleri bilemiyorsam kabahat bende mi? Müneccim değilim ki, akşamdan sabaha ne uyduracağınızı bilebileyim.

    Dilde özleşme… Pekâlâ, anladık. Fakat bu kadarı da fazla… Grek ve Lâtin unsurları ayıklarsanız İngilizce ve Fransızca’ dan eser mi kalır? Romen, Arnavut, Türk, İslâv dillerinden gelen unsurlardan arta kalan bir Romence mi vardır? Zengin kültür lisanlarının hepsi karmaşıktır, hiçbirisi “saf” değildir. Bir milletin kültür münasebetleri ne kadar zengin olursa, konuştuğu dilin unsurları da o kadar rengârenk olur. Çağdaş kültür halklarından hiçbirisi, yabancı kelimelerden arınmış “saf” bir dille konuşmazlar.

    Dilde özleşmeye peki deriz. Fakat sun’î ve kasıtlı müdahalelerle dilde yozlaşmaya evet diyemeyiz. Bu bir kültür katliâmı olur. Dr. Kessler‘ in şu düşüncesi pek doğrudur; “Lisan, içtimaî bir yaratıştır. İçtimaî hayatın yürüyüşünü takiben değişir ve gelişir. Bütün içtimaî tarihimiz,  dilimizde in’ikâs eder.”

    Dilimiz, en mukaddes kültür varlığımızdır. Ona bir güve gibi musallat olanlar, millî değerlerimize düşman olanlardır. Halisane niyetleri, dilde özleşme, dili yabancı unsurlardan temizleme gibi görünürse de, temeldeki maksatları kültür tahripçiliğidir. Arapça’dır diye dilimizden Allah‘ı, Resûl‘ü, Kitab‘ı, Vatan‘ı, şüheda‘yı atamayız. Atarsak eğer, bizim  çocuğumuz,  mukaddes vatan  uğruna  şehit  düşen    ölümsüz  varlıkla,  toprak  için ölen gasıp kişinin farkını bilemez.

    Beyler!.. Millî zevkle, millî ahenkle olgunlaşmış güzel Türkçemizin zerafetini lütfen bozmayınız. Hassasiyetimizi mazur görünüz, çünkü, dilimize dokunan, dinimize dokunmuş gibi oluyor…

İ.Hakkı Yıldırım

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128