Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dilde Neler Kaybettik?

B

ir gün insan, “virgül”ü kaybetti…
Virgülü kaybedince zor ve uzun cümlelerden korkar oldu, git gide daha basit ifadeler kullanmaya başladı…
Cümleler basitleşince, düşünceler de basitleşti.


Bir başka gün insan, “ünlem” işaretini kaybetti…
Bunun sonucu olarak, ses tonunu hiç değiştirmeden konuşmaya başladı… 
Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. 
Çünkü ünlem işareti yoktu!

Bir süre sonra insan “soru işaretini” de unuttu…
Tabiî olarak artık soru sormaz, merak etmez oldu. Hiçbir şey ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kâinat, ne dünya ne kendisi umurundaydı.
Öğrenme merakını yitirmişti.

Birkaç sene sonra “iki nokta üst üste” işaretini kaybetti insan ve o gün bugündür davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Zaten de açıklayamaz oldu.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız “tırnak işaretleri” kalmıştı…
İki “tırnak” arasında, başkalarının düşüncelerini tekrarlamaya başladı…
Çünkü düşünmeye düşünmeye körelmiş, kendine has bir düşüncesi kalmamıştı.

Nihayet sıra “nokta”ya geldi…
Son noktaya…
Ama buraya gelene kadar, çoktan okumayı ve düşünmeyi unutmuş vaziyetteydi.
Bu yüzden, geldiği acınılası noktayı fark bile edemedi!

Buraya kadar A. Kenesky’nin tespitlerinin bir miktar değiştirilmiş haliydi. 
Bunlara “İnsan nihayet kendini de kaybetti”yi eklemek gerekiyor: Üstelik arayış cehdi de yok; çünkü kaybın farkında değiliz.
Kimliğimizi (nüfus kâğıdı anlamında) kaybetsek, hiç olmazsa gazeteye ilân verir, nüfus müdürlüğüne gidip yeni bir kimlik çıkarabiliriz…
Kendimizi kaybın ne ilânı var, ne de bir suretimizi çıkartma ihtimali…
Gölgemizin gölgesinde yaşıyoruz!

Kelimelerle birlikte grameri de savurduk, noktalama işaretlerini unuttuk, deyimleri, atasözlerini çöpe attık…
Bir mısrada kâinatın sırrını fısıldayan şiir yok hayatımızda…
Şiir olmayınca duygu da yoktur; incelik yok, asalet yok, duyarlılık yok, farkındalık yok, keşfetme yok, merak yok…
Zaten bunlar, “Test kafası”yla olmaz!
Kelimelerle, cümlelerle, noktalama işaretleriyle, gramerle olur.
Bunlar olmadan yaşayıp yaşlanmaya, “A şıkkı”, “B şıkkı”, “C şıkkı”, “D şıkkı” arasında bocalamaya kendimizi mahkûm ettik.
Bu halimizle hiçbir  meseleyi halledemiyoruz, bizatihi kendimiz en büyük meseleye dönüşüyoruz.
Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime!

Yavuz Bahadıroğlu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128