Türk Dili

Dilde İsraf

 

Yıllarca süren ve birçok değişik safhalar arz eden ve sonunda milletin kesesinden milyonlara mâl olmasina rağmen tam bir fiyasko ile netîcelenen resmî dil hareketlerimiz, acaba millî kültürümüz için çok daha hayırlı bir istikamet alamaz mıydı? Buna kestirme bir cevap vermek güçtür. 

Devlet otoritesinin desteklediği böyle bir hareket, ihtirassız ve vehimsiz bir mecrâya girmiş olsaydı, îcâbında bilgisine ve zevkine güvenip aşırı ve fuzûlî emel ve kaprislere boyun eğmeyecek kimselere tevdi’ edilseydi, bir dilin ne demek olduğu ve nasıl geliştiği bilinseydi, hâsılı sağlam ve temkinli bir çalışma, sabırlı bir araştırma, ilmî usullere bağlılık, kelime irkçılığından ictinâb, ictihada hürmet; aceleciliğin, fantezinin, taassubun ve baskı ibtilâsının yerine geçseydi, bugün, hiç şüphe yok bu yolda sarf edilmiş olan milyonların pek cüz’î bir kısmıyla, ortaya hepimizin iftiharla takdir edeceği bir eser konmuş olurdu.

Fakat ne yazık ki, böyle olmadı. Pek çabuk, kelime ırkçılığı ile topyekûn bir tasfiye ve aynı zamanda aşini bir uydurmacılığa saptığı için, resmî dil hareketi, ne halkı, ne de münevverleri memnun edebildi ve böylece milletin rızâ ve muvafakatinden dâimâ mahrum kaldı. Kelime ırkçılarının lügatten budamalar yaparken ileri sürdükleri mûcib sebebler, atılmak istenen kelimelerin zaten yabancı kökten gelmiş olmaları ve zâten halk arasına girip yayılmamış bulunmaları idi. 

Her dilin diğer dillerden kelime aldığı müteârifesini tekrar ederek, bu asılsız iddiayı yeniden çürütmeye çalışacak değilim. Fakat bâzı kelimelerin halk arasında geçer akçe olmaması da, onları dilden kovmağa kâfi bir sebep teşkil edemezdi. İlmî istilahlar bahsini şimdilik bir tarafa bırakıyorum. Yalnız, münevverlerin dilinde bulunan kelimeleri ele alıyorum. Elbette ki, bunların bir kısmı, henüz halka mâl olmamıştı. Fakat bu keyfiyet, onların dilden resmen tardedilmesini tabiatiyle îcâb ettiremezdi. 

Sorarım size, nüfusunun yüzde yüzü okuyup yazma bilen ve en az bir ilk tahsil şahadetnâmesine sâhib olan İngiltere ve Fransa’da herkes, İngiliz ve Fransız lügat kitaplarındaki bütün kelimeleri bilir mi? Paris’te bakkallık eden Mösyö Dubois veya Londra’da otobüs biletçisi olan Mister Smith, Victor Hugo veya Shakspeare‘in vukabulerine sahib midir? Elbette, hayır. Fakat hiçbir zaman İngilizce’nin lügatini hazırlayan mütehassislar veya Fransa’da aynı işi yapan Académie, Mösyö Dubois ile Mister Smith‘in cehâletini göz önünde tutarak, kelime hazinelerini sokağa atmağı düşünmezler. Farzı muhal, böyle bir harekete geçseler, kendilerini sokak ortasında bulurlar.

Bir misal olmak üzere “hürriyet” kelimesini ele alalım! Kelimenin aslı Arapça’dır ve sırf böyle olduğu için dilcilerimizin gözüne batmıştır. Dilcilerimiz, bu kelimenin, aslı Arapça olmasına rağmen, hiç olmazsa bir asırdan beri dilimizde ve gönlümüzde yaşamakta olduğunu ve birçok bağlarla ferdî ve ictimaî hâtıralarımıza ve emellerimize bağlanmış bulunduğunu düşünmezler. Fakat bütün bu realite, dilcilerimizi insâfa getirmez. Onlar “hürriyet” kelimesini şuurumuzdan ve gönlümüzden söküp atarak, yerine “özgürlük” acîbesini ikaame etmek isterler.

Artık “hürriyet”i dilden kovmak için bütün tedbirler alınır. Çıkartılan resmî lügatte “hürriyet” kelimesinin karşısına “Arapça” eskimiş, bak “özgürlük” yazılır. Mektep kitaplarının neresinde tesadüfen bir “hürriyet” kelimesi bulunursa, hemen yeni tablarında “özgürlük” piyasaya sürülür, resmî makamlar vâsıtasiyle matbuata tamimler gönderilerek makalelerde “hürriyet”in yerine “özgürlük” kullanılması tavsiye olunur, radyoda ve ajansta, seyrek olmakla beraber, îcâb edince “özgürlük” denip geçilir. Mekteplerde “hürriyet” kelimesini kullanan talebe ve bunu müsâmaha ile karşılayan hoca azarlanır. Gerçi netîcede “hürriyet” kelimesi ölmez, yaşamakta, hattâ eskisinden daha canlı ve daha heyecanlı yaşamakta devam eder. 

Dilcilerimiz, böyle bir kelime ortaya atmakla ne kazanmışlardır? Memleket ne kazanmıştır? Millî kültürümüz ne kazanmıştır? Buna açıkça “Hiç!” diye cevap verebiliriz. Fakat neler kaybetmiştir? Paramızı, enerjimizi, dile dayanan tefekkürümüzün hamle kaabiliyetini, hattâ müşterek bir dille kaaim olan millî dirlik ve düzenliğimizi. 

Dünyanın hiçbir yerinde bilhassa bizim gibi koskoca bir imparatorluk kurmuş asırlardan beri dilini işleyerek onu sağlam, seyyâl ve ince bir ifâde vâsıtası haline getirmiş olan hiçbir millet, hiçbir cemiyet hayatında, dilin zorla ve baskı ile bir ızdırâb ve nifak âmili vaziyetine sokulduğunu görmek bahtsızlığına uğramamıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79