Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dil ve Tarih

Ü

nlü dil âlimi Ferdinand de Saussure’e göre dil iki bakımdan incelenebilir:
a) Tarihin akışı içinde,
b) Halihazır durumu bakımından.

Bu iki bakış tarzı aynı anda birleştirilemez. Zira birincisinde dil zaman içinde değişen ve gelişen bir vakıalar dizisi olarak, ikincisinde ise bütün unsurları birbirine bağlı bir sistem olarak ele alınır.

Son zamanlarda ikinci bakış tarzı ön plana geçmiş bulunuyor. Bizde umumi olarak tarihle başlan pek hoş olmayan “Öz-Türkçeci dil bilgileri” de ikinci bakış tarzını tercih ediyorlar. “uydurmacılığa” kaymalarının başlıca sebeplerinden biri de budur.

Zira biliyorlar ki çağdaşlaşmak zorunda olan Türkiye’nin ilim ve teknik sahasında pek çok yeni kelimeye ihtiyacı vardır. Halihazır şartlar, onlara bir dereceye kadar hak verdiriyor. “terimler”olmadan ilim yapılamayacağına ve eski Türkçede çağdaş ilim terimlerini karşılayacak ıstılahlar bulunmadığına göre ne yapacağız? Ya Avrupalıların icat ettikleri binlerce kelimeyi olduğu gibi kabul edeceğiz veya onlara dili zorlama pahasına da olsa Türkçe karşılıklar bulacağız.

Türk kültürünün her sahasında tarih ile halihazır çatışma halinde olduğu için, dil sahasında da aynı çatışmanın görülmesini yadırgamıyoruz. Fakat herkes biliyorki işin içine ilimden çok siyaset karışıyor. Türkçenin aktüel ihti yaçları elbette mühimdir. Fakat bu hiç bir zaman dilin tarihle olan bağlarını unutmayı ve Türkçenin temel yapısını zorlamayı icap ettirmez. Saussure birinci bakış tarzım yasak etmiyor ki.

Her sahada olduğu gibi dil sahasında da “tarihin akışı” rolünü inkâr edemeyiz. Bugünkü Türkçe binlerce yıllık Türk tarihinin mahsulüdür. Orda her kelime asırların ötesinden gelir ve beraberinde bize tarihin oluşturduğu duygu ve düşünceleri getirir, Günlük ihtiyaçlara cevap verirken, bugünkü dilde yaşayan eski (tarihi) kelimeleri yok etmek ilme aykırı bir davranış olduğu kadar bir nevi barbarlık haline geliyor.

Büyük şâir Yahya Kemal, sevdiği güzel kadını anlatırken, onu coğrafya ve tarih Üe birleştirerek şöyle der:

Irkın senin iklimine benzer yaratırken
Kaç fethe koşan ufuklarla yarışmış
Tarihin aksettirebilsin diye çehren
Kaç fatihin altın kanı, mermerle karışmış.

Dil, insanın ta kendisi olduğu için bu mısraları dile de uygulayabiliriz. Türk dili Türk ırkı gibi, Asya’dan kopup gelmiş, Ortadoğu, Anadolu ve Balkanların tarihî ve coğrafî şartlan içinde değişip gelişerek bugünkü zengin ve güzel şahsiyetini almıştır.

İlmi fikirleri, ilim dışı politik maksatlara alet ederek milli varlığımız aynası olan dilimizin çehresini bozmaya kalkmayalım. Aranılırsa tarih ile halihazır arasında denge kurulabilir veya uyum sağlayabilir. Türkiye’de ” Devrimcilik” her sahada olduğu gibi dil sahasında da korkunç bir yıkıcılık şekline girmiştir. Bu milletin aziz değerleri ile kasıtlı olarak çok fazla oynanmış, güya düzeltmek maksadı ile pek çok şey bozulmuştur. Dil üzerinde oynanan oyunlar bunun en açık delilidir.

 

Prof. Dr. Mehmet Kaplan

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128