E
n kıymetli varlık insandır. Bizim insanımız daha da kıymetlidir. Ancak bu kıymetin çağdaş eğitim kuruluşlarında işlenerek dinamik hale getirilmesi gerekir. Bunda başarılı olamadık. Amerika’da, Avrupa’da okuyan gençlerimiz ön sıralarda; eğitimde, hayatta başarılı oluyorlar. Bunu İsviçre’de okurken yaşadım, Belçika’da çalışırken takip ettiğim işçi çocuklarında gördüm, Amerika’da toplantılarda şahit oldum.
Çağın çok gerisindeki sakat eğitim sistemimiz neticesi ciddî bir kültür bunalımından geçiyoruz. Dehşet verici cehalet manzaraları sergileniyor. Televizyonlardaki bilgi yarışmaları, paneller, siyasî mülakatları takip, dışardakilerle mukayese ettiğimde içimden, “Bu kadar cehalet ancak tedrisatla mümkündür.” diyorum. Ve maalesef öyledir. Taşıma vasıtalarında, bekleme salonlarında, toplu yerlerdeki insanlardan elinde okuyacak bir yayın bulunmayan kimse bizdendir.
Fransa’nın en kalabalık yerleri kitapçı dükkânları, kütüphanelerdir. Bir Fransız senede ortalama 7, -bazıları 40-50- kitap okur. Bizde ömründe 7 kitap okuyanlar sınırlı, ancak yine de çoğunluktadır. Üçten fazla kitap ismini sayabilecek insanımız azdır.
Amerika’da yeni bir kitap yarım, bir milyon, Avrupa’da yüz binler basarken bizde iki bin, en çok beş bin basıyor. Bir vakitler dünyanın en fakir, açlık çeken memleketi olarak bilinen Hindistan günümüzde Batı dünyasına 300 bin elektronik mühendisi ihraç ediyor. Biz hâlâ ham işçi ihracına çalışıyoruz. Bir toplumun en hayatî meselesi eğitimdir. Türkiye, maalesef, bunun ciddiyetim henüz tam anlamıyla kabullenmiş değildir.
Devlet Plânlama Teşkilâtı senelerce, verimli yatırım değil diye, okul inşasına müsaade etmedi. Oysa yatırımın en önemli ve verimlisi insana yapılan yatırımdır.
Japonya’nın önlenemeyen yükselişini araştıran Amerikalılar, temel faktörün eğitim olduğu neticesine vardı. Bunun üzerine Amerika, tarihinin ikinci eğitim reformunu gerçekleştirdi.
Almanya, son senelerdeki duraklama ve güç kaybı sebeplerini inceledi, eğitimdeki verim düşüklüğünden kaynaklandığı ortaya çıktı; Almanya halen kendini, eğitim sistemini yargılıyor.
Güney Kore’nin yükselişi de eğitimle izah ediliyor. Eğitim bütçesi yetersiz ve maalesef, Eğitim Bakanları, genellikle, daha da yetersiz. Nice eğitilmemişler o makamdan geçti. Kültür zenginliği bir milletin servetidir; bu alanda da, ne yazık ki, fakirleşmekteyiz.
Bir milletin en önemli ve güçlü bağı dilidir. Türkçemiz dünyada en çok konuşulan 5 dilden biridir. Bir hazine olan dilimizi de, kendi elimizle tahrip ettik, nerde ise anlaşılmaz hale getirdik.
Genç nesiller yeni kelimeler uydurmada adeta yarıştı. Bir ara ideoloji de işe karıştı, geçmişle köprüler atılmak, bağlar kesilmek istendi. Kısmen başarılı da oldular; birbirimizi, eskisi gibi rahat okuyup anlayamıyoruz. Televizyon ekranlarında dilimiz her gün kan kaybediyor. Asıl Türkçe, sınırlarımız dışındaki Türklerin Türkçesi; onlar dilimizin koruyucusu.
Bir Orta Asya Devlet Başkanı, Ankara ziyareti sırasında, aralarında benim de bulunduğum bir grup Milletvekiline hitap ederken, “Eğer karşılıklı Türkçe konuşamıyorsak bunun kusuru bizim değil, sizin!” dedi; doğru söylüyordu. Dilimiz üzerindeki tahribat, maalesef, devam ediyor. Neleri tahrip etmedik ki!..
Kamran İnan