ztürkçeci bir yazar,
“Doğa’nın tin üzerine olumlu etkileri…”
Diye başlayan bir makale yazarsa, okuyucu evvelâ şaşırır, sonra kızar ve gazeteyi elinden atar. Çünkü cümlenin şu mânasını anlamaz: “Tabiatın ruh üzerine müsbet tesirleri“.
Meselâ “Tabiat” mânasına uydurulan “Doğa” kelimesi ana dilinde yoktur; halk dilinde yoktur; folklorda yoktur; okul dilinde yoktur. (Tabiat Bilgisi kitaplarının adı Doğa Bilgisi değildir) eski ve yeni edebiyat dilinde yoktur; felsefe dilinde yoktur; tabiat ilimleri dilinde yoktur; okuyucu ararsa bu kelimeyi yalnız Türk Dil Kurumunun sözlüğünde bulur ve şu izahata rastlar: “Bir şeyin, dışardan gelen etkilere karşı gösterdiği tepkiyi belirleyen iç niteliği.” Bu cümleyi anlamak için de her kelime için aynı sözlüğe başvurursa: diğer izahları anlamak için yine her kelime için sözlüğü karıştıracağız. Yine her kelimenin izahını anlamak için sözlükte araştırmalara devam edecek ve bunun sonu gelmeyecektir.
Bir makalenin bir cümlesin’ anlaması için okuyucudan bu sonsuz ve başarısız gayreti istemek vahşice bir davranıştır. “Ayıp” sözü bu hoyratlığı cezalandırmağa yetmez. Hele bu çeşit yazılar günlük bir gazetenin sütunlarına musallat olmuşsa, okuyucudan anlaşmak şartına bağlı olarak her gün para alan gazete, onun emniyetini kötüye kullanmış olur.
Öztürkçe yazmak sevdasına düşen bir yazar için en dürüst hareket “Türk Dili” gibi bir ihsitas dergisinde bu dili savunmak ve okuyucuya örnekler sunmaktır. Aklı yatar ve hoşlanırsa okuyucu bu dergiyi alır, okur. Aksi halde almaz ve okumaz. Günlük gazete bir ihtisas dergisi değildir. Umuma arz olunan bir yayın vasıtasında henüz kullanış diline girmemiş bir Türkçe denemesini binlerce okuyucuya zorla kabul ettirmeğe çalışmak dürüst bir hareket sayılamaz.
Kaldı ki ileri sürülen bu yeni kelimelerden bir çoğunun gramere, etimolojiye aykırı olduğu da bir kaç kere ispat edilmiştir. Bunun münakaşası da, tatbikata girmeden evvel, ilmî araştırmalara dayanmalıdır.
Peyami Safa