Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dil Dâvâmız

B

ir arşiv taraması yapılsa Yahya Kemal, Peyami Safa, Necip Fazıl, Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra ve muasırları daha başka isimlerde de “dil dâvâmız” başlığı görülür. Bugün de yazıyoruz. Çünkü bu bir karara bağlanmamış dâvâdır.

Milletler, kendilerine itimatlarını kaybedince bu kayıp her sahada başlar. Üretmenin, diretmenin yerini taklit alır. İki asırdır mülki, adli, askeri, siyasi, iktisadi, içtimai meselelerde neler, hangi sancılar yaşandıysa onlar Türkçe’de de yaşandı.

Büyük devletin/Devleti Aliyye’nin Türkçe diye bir büyük dili vardı. Halk edebiyatı sade bir dille duygulara tercüman olurken havas, divan edebiyatıyla çağdaş dünyaya meydan okuyor, tekkelerde, dergâhlarda muhabbet ve terbiye Türkçe mısralarla yoğuruluyordu.

Dil denge üzerine kuruludur. Saf dil yoktur ve olamaz.

Dil, temas kurulan milletlerden kelimeler alır ve kelimeler verir. Sadece dil mi? Mimarlık öyle değil mi? Fetihten sonra mimarimizde Bizans millileştirilir. O gün hayat çok kültürlü olduğu gibi lisan da çok kültürlüdür.

1800’lerin başından itibaren kendimizden şüphe devresi başladı. Tanzimat, zihinlerdeki şüphenin hayat bulmasıdır. Zamanın münevveri, Avrupa derken bu Paris’tir. Fransız üslubunun hukuktan mutfağa, kokudan dile kadar tesirleri halka halka çoğalarak en az yüzyıl devam etmiştir.

Arada Alman rüzgârı da vardır ama o daha ziyade askerî mıntıkada ve İttihad ve Terakki dönemiyle kalır.

Marshall yardımıyla birlikte İngilizce’nin Fransızcaya üstünlüğü hissedilmeye başlandı. Hadise eşitler arası değilse vaki yardım, kendi kültürüne de pencere açar. Tıpkı askerine mevki kazandırdığı gibi. İncirlik Amerikan üssü ile İngilizce’nin Türkçe’yi sarması arasındaki münasebet dikkatlerden kaçmamalı.

Tarihçe 1800’ün başlarında Anadolu’ya misyoner ve tüccarların girmesiyle başlamıştı. Değişik merkezlerde Amerikan kolejleri kuruldu. 20’nci asrın ikinci yarısı geçilirken bu defa barış gönüllüleri  gelir. Süt tozuyla İngiliz dilinin revaç bulması aynı takvimdedir.

Fecri Ati gibi akımlarda Türkçe doğudan doldurulan kelime ve tamlamalarla anlaşılmaz kılındı. Her ifrat davranışın bir başka müfritliğe davetiye çıkartması gibi rejim değişikliğiyle beraber bu defa “Türkçeyi, Arapça ve Farsça kelimelerden kurtarıyoruz” diyerek öz Türkçe, arı Türkçe adıyla 1930’larda başlayan ırkçılık tam yarım asır devam etti.

1961 Anayasasıyla ortalığı dolduran sol akımların sözdeki dayanağı o ırkçı esaslı uydurma Türkçeydi. Şöyle bir tezat vardı. Bu sol akımlar milli çizgide olanları ırkçılıkla suçlarken kendileri dilde ırkçılık yapmaktaydılar. Sonraki dünyaya açılma ve liberal dönemde ise Türkçe, azınlık diline döndü. Netice itibariyle kendine itimadını kaybeden bir cemiyet düşerken dili de büyük kayıplara uğradı.

Türkiye’de dinle de dille de uğraşma tarihi eş zamanlıdır.
Her ikisinde de büyük yaralar alındı.
Türkçe, Türkiye’de işgale uğramıştır.
Bu dâvânın görülmesi gerekir.

Rahim Er

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128