Dil ve EdebiyatTürk Dili

Dil Buhranı

K

ahire’deki el-Ezher Üniversitesi’nde talebe olduğum günlerde II. Cihan Harbi’nin en şiddetli devresi olan 1943 yılında Şeyhülislâm Efendi’yi Mısır el-Cedîde’deki devlethanelerinde ziyaret etmiştim. Vakit, akşamla yatsı arası idi. Kütüphanelerine girdiğimde kendilerini, Türkiye Radyosu’ndan haber bültenini dinliyor buldum.

    Haber bülteninin spikeri Nureddin Artan idi. Şeyhülislâm Efendi, haberleri dinlerken arada bir “Sübhânallah” diye başını sallıyor ve önünde bulunan masanın üzerindeki bir kâğıda bazı şeyler yazıyorlardı. Haber bülteni bittikten sonra kendilerine; “Efendi Hazretleri! Bütün cephelerde çok şiddetli çarpışmalar oluyor. Nazar-ı dikkatinizi çeken hangileri oluyor?” suâlime gönlümde bunca sene derin izler bırakan şöyle bir cevap verdiler:

    Savaştan Beter

    “Ah evlâdım!. Milletimizin derdi, bana Cihan Harbi’ni unutturdu. Şu kâğıda kaydettiğim kelimeler, cephelerdeki savaşlara ait hatıralar değil, milletimizin ruhunda açılan dil yarasıdır… Nedir bu Türk milletinin başına gelenler Yâ Rabbi?!.. Ne çileli milletmiş bu millet!. Dün ma’rûz kaldığı ‘din faciası’ idi, bugün de ruhunda kanayan ‘dil yarası’dır.’

    Birkaç gündür spikerin okuduğu haberlerde kullanılan kelimelerden bazılarını bu kâğıda kaydettim. 85 yaşına kadar bu işlerin bizzat içinde bulunduğum halde bu kelimelerin, hangi lisan kaidesine dayanarak ifade sahnesine çıktıklarına, bir türlü akıl erdiremiyorum. İştikak kaynaklarını bir türlü bulamıyorum.

    Meselâ şu kelimeleri ele alalım: Konu, araç, kıvanç, soyut, somut, sebep yerine neden hele; boğa vezninde doğa ne karşılığıdır, bilemiyorum… Ne çirkin ne kadar sâmiahıraş ( kulağı tırmalayan) değil mi? Bir de ‘olağanüstü’ var ki, galiba fevkalâde mânâsına kullanıyorlar. Demek, fevkalâde güzel şey yerine, ‘olağanüstü güzel bir şey’ diyeceğiz öyle mi?.. Evet, bu bir kelime anarşisi değil, tam manâsıyla hezeyan toptancılığıdır. Zâten lisânın dejenere edilmesi şöyle başlar:

    Bugün uydurulan kelimelerin birçoğu, halk ve bilhassa münevver zümre tarafından benimsenmez, yerlerine yenileri uydurulur. Onların da birçokları, kabul görmeyince yenileri uydurulur. Derken İş çığırından çıkar. Dejenerasyon denilen facialar faciası, güzelim Türkçe’nin mukadderatına hâkim olur.

    Bir milletin lisanı ile bu kadar pervasızca oynayanlar kimlerdir acaba?.. Bunlar kaç kişiler ve nereden gelmişlerdir?.. Bu suâllerin cevabını merak ediyorum. Bu devrin muhasebesini kimler yapacaktır diye, kendi kendime düşünüyor ve soruyorum…

    Demek bu milletin Küçük Hamdi Efendi’leri, Emrullah Efendi’leri, Ferid Kam’ları, Ahmed Naim’leri, Mehmed Akif’leri, Cenab Şehâbeddin’leri, Süleyman Nazif’leri, Tahiru’l Mevlevî’leri, Ahmed Hâşim’leri ve Yahya Kemâl’ler gibi âlim ve ediplerine rağmen, bu zevatın bir kısmı da hayatta iken, bu cinayetler bu çilekeş millete reva görülüyor da, asırlar boyu nadiren yetişen bu dehâlar ‘Dil Encümeni’ne alınmıyorlar…

    Dil Faciası Nereye Gidiyor

    İki gözüm evladım!. Bu dil faciası, nereye gidiyor, biliyor musunuz? Nesebi belli olmayan şu uydurma kelimelerle, lisan o kadar bozulacaktır ki, artık onunla ne eser yazılabilir, ne de tercüme yapılabilir.. Yani; Türkçe Türk’ün dili olmaktan çıkar. Zira; dinî, ilmi, edebî, hukukî, felsefî ve fennî ıstılahlara bir anda karşılık bulmak, kabil değildir.

    Bundan dolayı, ecdadımızın asırlardan beri kullana geldiği o ıstılahların yerine, Lâtince’den veya diğer garb dillerinden kelime almak mecburiyetinde kalacaklar. Böylelikle de din ve can düşmanlarımız olan haçlı devletlerinin kültür istilasına uğramış olacağız.

    İstilaların en amansızı da, kültür istilasıdır. Kahraman ecdadımız, bu gibi zilletlere ma’ruz kalmamak için, asırlar boyu üç kıt’ada kan dökmüş ve can vermiştir. Evet vatan topraklarına giren düşmanı, istiklal Savaşı’nda olduğu gibi vatandan atar, denize dökebilirsiniz. Fakat, sizi kültür istilasına ma’ruz bırakan işgal kuvvetini, milletinizin ruhundan söküp atmak, uzun zamanlar alan büyük savaşlar ister. Evet, toprağın düşman istilasından kurtarılması kolaydır, fakat ruhların ve fikirlerin esaretten kurtarılması çok güçtür…

    Bir milleti; ruhunun ifadesi olan dilinden mahrum etmek, onu her şeyinden koparmak mânâsına gelir. Bu yüzden dün Müslüman Türk’ün dinine musallat olanlar, bugün de diline saldırmadalar… Yazık oluyor milletimize.. Dünya tarihinde Türk’ün başına gelenler, acaba başka bir milletin başına gelmiş midir? Dikkat buyurun, zavallı milletimizin, değişmeyen neyi kalmıştır?., İnsan, hangisine ağlayacağını bilemiyor. Asıl benim uykularımı kaçıran husus şurasıdır:

    Güzel Türkçemiz, Türk milletinin düşmanları tarafından tamamen dejenere edilince; bir kuvvetli ses çıkacak ve şu fikri ortaya atacak: Efendileri Bugünkü Türkçe, dil olmaktan çıkmıştır. Görüyorsunuz ki, bu dille hiçbir iş görülemiyor. Binâenaleyh, medeni milletlerden birinin dilini almak mecburiyetindeyiz. Hülâsa o gün, dünyada hâkim lisan hangisi ise.. İngilizce, Rusça, Almanca, Fransızca vs…”

Ali Ulvi Kurucu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128