Türk Dili

Dil Bir Milletin Geçmişi ve Geleceğidir

K

imine güldüğümüz, kimine
kızdığımız, çoğu ağzımıza yakışmayan “sözcükler” ortalığı kasıp kavuruyor. Bazısı
hilkat garibesi, bazısı da çiğ, ham, toy tecrübesiz olan kaba saba uydurmalarla
nasıl düşünülür. Devrimcilik ilericilik sevdasıyla bunları kullanmaya
kalkanlara dikkat edin, ya yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar, yahut
düşünceleri dikiş tutmadığı için teyelleyip teyelleyip bırakıyorlar.

Milli bir
ısdırap halinde sürüp giden bu ısrarlı ve sistemli dil katliamını önleyecek
tedbirleri almakta milli bütünlüğümüz, milli menfaatlerimiz bakımından sayısız
faydalar vardır.

Dil bir milletin mantığıdır, dil
bir milletin şarkısıdır, geçmişi, hali, geleceğidir. Dil bir milletin ta
kendisidir. Milletin olmadığı yerde dil de yoktur. İnsan canlı bir varlıksa,
dil de canlı bir varlıktır. Canlının yaşamadığı dağlarda, ovalarda dil olabilir
mi? Oralarda duyulan sadece sestir. Yaprakların hışırtısı, yağmurun şakırtısı,
rüzgarın uğultusu gibi. 

Dilin malzemesi olan ses, nakışın ipliklerine benzer.
Mantısı, dokuması, zevki motifleridir. Kumaşın üzerinde o renk renk, incecik
ibrişimlerin çiçek olup açması ne ise, seslerin de Türk’ün ağzında Türkçe,
Fransız’ın ağzında Fransızca Alman’ın ağzında Almanca olması odur. Bir a veya
bir o sesi türk dilinin kelimeleri arasına girip canlanınca ne manalar ifade
etmez ki!… Uzun söylenen bir “a” veya bir “o”, şaşkınlıktır, hayrettir,
öfkedir, sevinçtir.

Her canlı gibi dillerin de
bakıma, korumaya ihtiyacı vardır. Asırların içinde büyüyüp gelişen ve gül gül
açan Türkçe’yi daha zenginleştirmek, daha güzelleştirmek için ilmi çalışmalar
yapılmalıdır. Dilimize lüzumsuz yere girmiş doğulu, batılı, yabancı kelimelere
ve yeni mefhumlara karşılık bulmak ilmi ve edebi salahiyet sahiplerinin işidir.

İnsan hakim, avukat değilse iki
buçuk liralık bir alacak davasına bakamaz. Hatta tıbbın herhangi bir sahasında
mütehassıs doktor bile olsa, cerrah değilse, cerrahi müdahaleyi gerektiren bir
kıymığı bile çıkaramaz. Herkes kendi mesleğini icra etmeye mecburdur.
Gelgelelim, uydurukçacıların rahle-i tedrisine oturtulan Türkçe’nin feryadı
gökleri tuttuğu halde hab-ı gafletten uyanamadık. Milliyetçiliği gericilik
sayan ilerici dil ırkçıları ve yıkıcı süper dil faşistleri saflaştırıyoruz,
özleştiriyoruz diye dilimizin derisini yüzmeye büyük bir iştahla devam
ediyorlar. Cümleleri tepetaklak et, kelimeleri at gitsin, yerlerine eciş bücüş,
nursuz, pirsiz uydurmaları hazır. Hazır değilse de gam çekme, uyduruverirsin
olur biter. Hele bunları başta radyo ve televizyon olmak üzere her vasıtadan
istifade edip sürersen, yerleşir, tutar. Göz, kulak ve ağız alışmaya görsün!…
bu bir alıştırma, alışma meselesidir. Bir milletin dilini yıkıp devirdin mi,
zihnini, hislerini de allak bullak eder, peşine takıp istediğin yola
sürüklersin. 

Dilimize, düşüncelerimize, hislerimize çekidüzen verebilmemiz için
alınacak ilk tedbirlerden biri ve hatta birincisi, daha fazla vakit kaybetmeden
Dil Akademisini kurmak ve TRT’nin “öz Türkçe” denilen üvey ana diliyle değil öz
ana dilimiz olan doğru ve güzel Türkçe’mizle
konuşmasını temin etmek olacaktır

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79