Ö
zdemiroğlu Osman Paşa, Kafkasya’da Gürcistan, Azerbaycan ve Dağıstan’ı fethetmiş yaptığı fetihleri, meydan muharebelerini kendisini bizzat kabûl eden Büyük Türk Hâkân’ı III. Murâd Hân’a dört saat boyunca anlatıyordu. Sultân büyük bir heyecanla dinlediği ve sürekli “Berhûdâr ol Osman, yüzün ak olsun, âferin, Allahü teala razı olsun” diye araya girerek memnuniyetini belirtiyordu. Fakat Paşa, Meşâleler Zaferini anlatırken Türk Hâkânı birden heyecanla ayağa fırlamış, belindeki çok değerli taşlarla süslenmiş kılıç ve hançerini Paşa’ya çıkartıp hediye ettiği gibi, başındaki kavuğunda bulunan yine mücevherlerle süslenmiş sorgucuda çıkartıp kendisine vermişti.
Bunun sebebi, ülkeye yeni topraklar kazandırarak ecdâdına karşı yüzünü kara çıkartmayan Osman Paşa’yı taltif etmekti.
Fakat bu toprak kazanımları sadece Kafkaslar’ın ve güney Azerbaycan’ın fethedilerek Hazar’da “Donanma Komutanlığı” kurmaktan ibâret değildi elbette.
Aynı şekilde bir tarafta Atlas Okyanus’una çıkılarak Fas ve Güney Sahra devlete bağlanırken, diğer taraftan Lehistan (Polonya) ile Litvanya üzerinden Baltık Denizine ulaşılmış olunmasıydı.
Bu dönemde Fas’ın Türk hâkimiyetine girmesi, Fas Prensi Abdülmelik’in İstanbul’a gelerek Türk Hâkânı III.Murad han tarafından kabûl edilmesiyle başlar.
Prens Abdülmelik bu kabûlde Türkiye’ye bağlılık sözü verdi bunun ısbâtı olarak da Divân’ın istememesine rağmen oğlu İsmail’i İstanbul’a rehin bıraktı.
Fas’ın himaye altına alınmak istenmesini özellikle Kılıç – Ali Paşa çok istemişti. Çünkü Hint denizinde Portekizlilerle yaşanan büyük savaşlar yüzünden Portekiz’e iyi bir ders vermek gerekiyordu.
Üstelik Portekiz, bir taraftan açık denizlerde Osmanlıyla uğraşırken, diğer yandan Fas’ın hamiliğine de soyunmuştu.
İşte böyle bir ortamda Ramazan Paşa, aldığı talimat gereği Prens Abdülmelik’i tahta oturtmak için Fas topraklarına girdi. Yanında babaları Türk olan Arab anadan doğma Kuloğlu denilen askerlerde vardı.
Orduda ki sayı Abdülmelik taraftarlarıyla birlikte 20 bine ulaşmıştı.Cezayir’den bu tarafa kuşuçuşu 950 km. yol almışlardı ki Miknâse’ye yaklaştıklarında III.Muhammed 60.000 kişilik ordusuyla karşılarına çıktı.
Fakat Sultân’ın ordusunda bulunan Endülüslüler çok büyük iyiliklerini gördükleri Türklere kılıç çekmeyi zûl gördüklerinden saf değiştirince, Ramazan Paşa’nın Fas ordusunu bozması zor olmadı.
Bu sırada; Kılıç Ali Paşa, Akdeniz’de donanmasıyla İspanyol ve Portekizliler herhangi bir harekette bulunmasınlar diye seferdeydi. Tâbiri câizse onları marke etmişti.
Prens Abdülmelik, III. Murad Han’ın gönderdiği kaftanı giydi, kılıcı kuşandı, tahta çıktı ve Osmanlı’nın emrinde hükümdarlardan biri oldu.
Sarayında Topkapı Sarayı’nın teşkilat yapısını birebir uyguladı. Türk subayları getirtti orduyu ıslah etti güçlendirdi. Bizzat mahiyetine 500 Türk Subayı almıştı. Sistem Osmanlı sistemiyle neredeyse aynıydı ve bu sistem 1957 yılına kadar uygulamada kalmıştır.
Sultân Abdülmelik kendisini o kadar Türk hissediyordu ki Osmanlı Padişahı gibi giyiniyor, onun gibi Kavuk takıyor ve Cuma Selâmlığına aynı törenle çıkıyordu.
Bir müddet sonra ise Fas’ın güneyine Marakeş’te taraftar toplayan yeğeni III.Muhammed’in üzerine yürüyerek Marakeş’ten çıkarttı. Ancak Eski Sultân Portekiz Kralı Don Sebastiao’dan yardım istedi.
Portekiz Kralı zâten Fas’ı kendi eyâleti gibi görüyordu. 360 top ve 80 bin kişilik büyük ordusuyla harekete geçti. Bu büyük Portekiz ordusuna karşılık Sultân Abdülmelik Türk Hâkânına haber saldı yardım istedi.
Portekizliler başlarında kralları olduğu halde, bir müddet sonra Atlas Okyanusu üzerindeki Arzila Limanından Fas topraklarına çıktılar. Kralın hedefinde El – Arâiş’e doğru yürümek vardı. Ancak, Divân-ı Hümayun’un görevlendirdiği Ramazan Paşa’nın 20.000 kişilik ordusuyla Fas’a intikal ettiğini duyunca acele etmedi. Az ilerisinde bulunan Vadi’s-Seyl Ovası’na indi beklemeye başladı.
Tunus Beylerbeyi Ramazan Paşa Sultân Abdülmelik’in 25.000 kişilik ordusuyla birleşerek kumandayı ele aldı. Yürüdü Portekiz ordusunun karşısına geldi konuşlandı.
Bir tarafta Portekiz Kralı Don Sebastiao ile tahtını kaybetmiş III. Muhammed; diğer tarafta Fas Sultân’ı Mevlay Abdülmelik ile kendinden sonra tahta geçecek olan kardeşi II. Ahmed olduğu için tarihe krallar savaşı olarak geçecekti.
Ve yine bu savaş, yarım asrı aşkın Hint Denizinde Osmanlı Türk Levent’leri ile Portekiz’in karşılıklı vuruşmalarla geçen mücadelesinin son rövanşıydı.
İki ordu 4 Ağustos 1578’de Vâdi’s-Seyl Ovasında karşılaştıklarında Sultân Abdülmelik güç dengesi olmayan bu savaşı kesin kaybedeceklerine inanıyordu ve bu endişeyle mâiyetiyle yerinden kımıldamadan bekledi.
Ancak Ramazan Paşa askerî dehâsını konuşturdu. Fas Sultânının bakışları altında yarım günde Portekiz Ordusunu darmadağın etti. Yetmedi, Portekiz Kralı dâhil 20 bin kişiyi kılıçtan geçirdi 40 bin kişiyi de esir aldı. Perişan bir şekilde kaçabilen yaklaşık 20 bin Portekiz askeri gemilerine kendilerini zor atmışlardı ki, Ramazan Paşa’nın açıkta beklettiği Sinan Reis’e taarruz emri vermesiyle Türk Donanması harekete geçti. Pek çok Portekiz kadırgası batırıldı binlercesi öldü, 500 asker denizden toplanarak esir alındı. Diğerleri kaçtı. Portekiz Devleti bir Beylerbeyinin eliyle tarihe gömüldü. Ancak 62 yıl sonra yeniden devlet kurabildiler.
Fas Sultânı Abdülmelik, heyecanla izlediği savaşta Türk’ün azmi ve gücü karşısında eriyen Portekiz Ordusunu görünce kalbi dayanamadı, orada ruhunu teslim etti. Bir devleti yok eden Ramazan Paşa bu seferde Türk Hâkân’ı III. Murâd Hân adına hemen orada savaş meydanında Abdülmelik’in Kardeşine taç giydirerek II. Ahmed unvanıyla Fas Kralı ilân etti. Osmanlı sınırları 25 yılı kesintisiz olmak üzere, aralıklarla çok daha uzun yıllar Atlas Okyanus’una dayalı kalmıştı.
Ayrıca Afrika’da daha önce; Çad, Nijer, Nijerya, Kamerun’da hüküm süren Bornu Krallığı, (şu anda Nijerya’da ki Bornu Eyâleti krallığın merkeziydi) önce Melik Muhammed tarafından Trablusgarb Beylerbeyi Turgut Paşa’ya 1550’de bağlılık bildirmişti fakat esas bağlılık 1577 yılındaki Kral İdris’in Fizan Sancak Beyi Mahmut Bey’in yaptığı akınlar sonrası oldu.(Fizan Akdeniz’e 750 km. mesafede iken Mahmut Bey 1.200 km. daha güneye inerek akınlar yapmıştır.) Kral İdris, bu akınlara fazla dayanamadı. Mahmut Bey’in talimatıyla bizzat İstanbul’a Sultân III. Murâd Hân’a elçiler göndererek tâbî olduğunu bildirdi. Böylece Türk Nüfusu Gine’ye dayanmıştı.
Hint okyanusunda ise Somali’nin güneyinde yer alan Kenya Kıyıları Türk hakimiyetine girdiği gibi, 1590 yılında Tanzanya sınırına çok yakın olan Mombasa Şeyhi’de İstanbul’a tâbî olduğunu bildirmiş, akabinde Tanzanya, Mozambik Kıyıları ve Zengibar Adaları kontrol altına alınmıştı.
Kendisinin 20 yıl, 1 ay, 2 gün süren saltanatında; Portekiz’in haritadan silinmesinin yanında, İspanya ve İtalya kıyılarının tekrar tekrar taranması, İspanyol gemilerinin Hint Denizinde pek çok kez ele geçirilmesi, Batı İran’ın Fethi, Budapeşte’nin 110 km. kuzeybatısında Viyana’ya 95 km. mesafedeki Yanıkkale’nin fethi. Anlaşmaya riayet etmeyerek ihanet eden Venedik’in sert ültimatomla büyük tazminatlarla yeniden anlaşmaya mecbur edilmesi ile Rusya’nın, Kırım Hanlığı tarafından vergiye bağlanması olayları gerçekleşmiştir.
Ayrıca; Üsküdar’da ilk Toptaşı Tımarhânesi (akıl hastanesi) yapıldığı gibi, ilk gözlemevi de Tophane’de Takiyüddin Rasathanesi olarak açılması. Beşiktaş’ta Yahya Efendi Külliye ve Camii, Manisa Muradiye Câmi ve Külliyesi, yine Tophane’de Kılıç-Ali Paşa Camisi’nin yanı sıra pek çok yerde cami, han, hamam, yolların yapılması en önemlisi Kâbe’nin onarılarak su yollarının inşa edilmesi planlanmış ve yapılmıştır.
12. Padişah, 77. İslâm Halifesi Kanûnî’nin torunu, II. Selim Hân’ın oğlu Sultân III. Murâd Hân zamanında Osmanlı Devleti sınırları Avrupa’da 2.848.940 km kare, Asya’da 4.815.832 km kare, Afrika’da 12.237.419 km kare olmak üzere toplamda 19.902.191 kilometrekareye ulaşarak zirve yapmıştı.
Hatta III. Murâd Han’ın vefâtından hemen sonra yazılan Farsça “Şeref-Nâme” adlı eserde Osmanlı Devletinin sınırları 23 milyon 337 bin 600 km kare olarak belirtilmiştir.
48 yaşını 6 ay, 13 gün geçiyorduki 1595 yılının 15 Ocak gününü 16 Ocak gününe bağlayan gece vefât etti. Ayasofya-i Kebîr Câmiinde ki türbesine defnedilen III. Murâd Hân, Allahü tealanın dostları ve âlimlerine büyük hürmet göstermiş, Şehzâdeliği döneminde Hâlvetî Şeyhi Süleyman Amedî’nin sohbetlerinde bulunmuş ve kendisi bizzat Nâkşî Şeyhi Ahmedi Sâdık Kâbilî’den feyz alarak kemâle ermiştir. Tasavvufla ilgili yazdığı “Fütuhât-ı Siyam” adlı eseri meşhurdur.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. MURÂDÎ
Murâdî mahlasıyla pek çok şiir, kasîde, gazel yazan (Muhibbî’den sonra en fazla gazel yazan kişi. 1.500’ü aşkın gazeli var) Sultân III. Murâd Hân’ın ayrıca Türkçe, Arapça ve Farsça divanları bulunmaktadır. Bâkî, Nev’î ve oğlu Atâyî, Gelibolu’lu Ali onun döneminde yetişen önemli şâirlerdendir. Hat sanatında da oldukça ustadır. Bununla ilgili eserleri Türk Hat Sanatları Müzesinde mevcuttur. Mekânı cennet olsun..