Balkanlar - RumeliMakaleler

Çıkayım Gideyim Urumeli’ne

Ş

resim

imdi ister misiniz sizinle bir yolculuğa çıkalım. Kültür tarihimizden hareket ederek, halkımızın duygu ve düşüncelerini dile getirdiği folklorik malzemelerden istifade ederek, şöyle bir Balkanlar’a, Rumeli’ye uzanalım; 
“Çıkayım gideyim Urumeli’ne 
Arzuhal vereyim Beylerbeyine” 
demişler. Rumeli, Anadolu ile beraber Osmanlı İmparatorluğu’nun iki Beylerbeyliği’nden biri. Askeri ve idari olarak ikisi bir araya geldiği zaman “Devlet-i Aliyye”nin temel teşkilat temasını oluşturuyorlar. Dini, hukuki olarak da Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri yani eski tâ’birle “Sadreyn Efendiler” bir ikili olarak Şeyhülislam’ın hemen altında devletin dini hiyerarşisini oluşturup, çatının en üst katında yer alıyorlar. 
Hatta belki ilk duyana acayip gelebilir, Rumeli Beylerbeyi ve Rumeli Kazaskeri, Anadolu Beylerbeyi’nden ve Anadolu Kazaskeri’nden rütbe, makam, mansıp ve unvan olarak daha büyük, yani kısacası hiyerarşide daha önde yer alıyor. Çünkü Osmanlı Devleti arkasını Asya’ya ve Doğuya, yüzünü Avrupa’ya ve Batı’ya dönmüş bir devlet. Doğu Roma’nın varisi olmayı başarmış, Batı Roma’nın coğrafi ve siyasi mirasına göz dikmiş bir devlet. Anadolu’ya bile Diyar-ı Rum demiş, Avrupa’nın yani 
Rumeli’nin başlangıcı saymış. 
Zaten Osmanlı Devleti o kadar Rumeli’de kurulmuş bir Avrupa Devleti ki payitaht bile o tarafta. Topkapı Sarayı’nda. “Bab-ı âli” o tarafta, “Bab-ı meşihat” orada, “Bab-ı hümayun”dan “Bab-üs-selam”a, “Babüs-sultani”den “Bab-üs-saade”ye kadar nice devlet kapısı varsa hepsi Sultanahmet’te, Cağaloğlu’nda, Süleymaniye’de, Sarayburnu’nda yani kısacası İstanbul’un Rumeli yakasında.
Prizren eski yerleşim alanını merkez edinerek gelişimini modern mimari ile devam ettiriyor geçmişi bozmadan. Osmanlı Devleti o kadar Rumeli’yi benimsemiş, sahiplenmiş ve ileriye yönelik hesaplar yapmış ki, Selanik’in Şam’dan, Üsküp’ün Bağdat’tan, Belgrad’ın Halep’ten, Budin’in Beyrut’tan geri kalır bir tarafı yok. 
İşte onun için çıkarlar giderler Urumeli’ne, arzuhal verirler Beylerbeyine… Tarihçilerin mâlumudur ama biz yine malûmu ilan edelim. Osmanlı akın ve Rumeli fütuhat stratejisi üç ana kola dayanır. Topkapı Sarayı’nda Bab-üs-saade önünde Padişah Hazretleri peygamber sancağını “Sure-i Feth” kıraat edilip, hep beraber fatiha okunduktan sonra Serdar-ı Ekreme (ki o Sadrazamdır) verdikten sonra, Orduyu Hümayun Davutpaşa Kışlası’ndan besmeleyle yola çıkar; “Ya Allah bismillah Allahuekber”; dillerde tekbir, salavat, hasbinallah, rabbi yessir ve ezcümle hassaten “Nasrun minallah” yani zafer Allah’ın kolaylaştırması, yardımıyla, Allah’tandır inancıyla sefer başlar. 
Sefer İstikameti Edirne’de Belli Olur
Seferin bu üç koldan hangi istikamete doğru yapılacağı Edirne’ye kadar belli olmaz. Bu eski taht şehrini geçtikten sonra hedef belli olur. Edirne’den çıkışta sağınıza Karadeniz’i alırsanız, solunuza Balkan Dağları’nı, Deliormanlar’ı, Karpatlar’ı koyup, taa Dobruca’ya, Eflak’a, Boğdan’a, Beserabya’ya kadar gidersiniz
Arda boylarında kırmızı erik yiyerek Tunca’ya, oradan Tuna’ya, Tuna’dan Prut’a, Prut’tan Dinyester’e, Dinyerper’eatlarınızı sularsınız. Ki bugün buralarda Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna devletleri bulunmaktadır. Buna sağ kol denir.
Eğer Edirne’den sonra burnunuzun doğrultusunda dümdüz devam ederseniz Filibe, Sofya, Niş üzerinden Belgrad’a uzanır; Belgrad’dan geçer, nazlı Budin’i fetheder, hatta aklınıza eserse Viyana’ya bile göz koyarsınız. Tuna’nın Demirkapı’dan sonra yanınıza yoldaş olduğu Raab suyunu, Sava’yı, Tisa’yı kata kata aktığı bir Tuna boyu seferidir bu. Bu da orta koldur. Burası da şu anda Bulgaristan, Sırbistan, Avusturya-Macaristan topraklarıdır. 
Geriye kalır üçüncü kol, yahut son yol. Onda da sol tarafınıza Ege Denizi’ni, Saros Körfezi’ni alıp, Meriç’i geçip sağ tarafınıza, koltuk altınıza Rodop Dağları’nı sıkıştırıp Batı Trakya’yı, Makedonya’ya, Teselya’yı, Mora’yı geçer, koltuğunuz altındaki Rodop Dağları’na bırakıp, onun yerine Şar Dağları’nı alıp, oradan ta Adriyatik’e uzanırsınız. Meriç’ten sonra Vardar suyunun, Mestan’ın, Drava’nın, Drin’in ve Drina’nın üzerlerinden atlaya atlaya denize varırsınız. 
Adriyatik’te karşınıza Venedik kâfiri çıkar. Ama ondan önce yine Bulgarıyla, Yunanıyla, Makedonuyla, Sırbıyla, Hırvatıyla, Arnavutuyla epey milletle ve de özellikle Latinlerle karşılaşırsınız. Eğer Viyana yani Bec Kal’ası düşseydi, sıranın geleceği yer, hedef bellidir! Bir zamanlar Attila’nın, Peçeneklerin at koşturduğu, dibinde dolaştığı Batı Roma’nın toprakları… 
Yeniçeri bağrışır “gideriz Kızılelma’ya dek”. Kızılelma’nın ne olduğunu, nerede bulunduğunu sakın kimse sormasın! Bu yolun sonunun nereye çıkacağını kimse merak hile etmesin. Çünkü bütün yollar oraya, yani Roma’ya çıkar. 

Prof. Dr. Haluk Dursun

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242