Türkistan

Abdülhamid Süleyman Çolpan (1897 – 1938)

1

resim

897 yılında Andican şehrinde dünyaya gelmiştir. 1917 yılına kadar doğduğu şehirde öğrenim yaptı. Türkistan Türk klâsik edebiyatı eserlerini, ayrıca Mir Ali Şir Nevaî ve Babürü severek öğrendi. 
1917-1918’de Orenburg şehrinde Vakit’’ gazetesinde çalıştı ve Başkurt millî hükümetinin sekreterlik vazifesinde de bulundu. 1918’de Türkistan’a geri gelerek kendi memleketinin kültür hayatı içine girdi. Çolpan, halk an’anelerine sâdık kalmış ve eserlerinde millî hayatın san’atkârca tasvirini yapmağa gayret etmiştir. 
Türkistan halkının en sevilen şairi mesabesindeydi. Onu herkes, Türkistan’ın işçisi, münevverleri ve şairleri gerçekten sevmiştir. Çolpan eserlerini bütün halkın anlıyabilceği bir dilde yazmıştır. 
Çolpan o derece sevilmişti ki, O’nu Komünist Partisi ve hükûmet içerisindeki Türkistanlı yüksek memurlar dahi seviyordu. Şiirleri çekici ve akıcıdır. Bir defa değil tekrar tekrar okunacak üstünlüktedir. Şiirleri halkın türküleri hâline geldi. Bunlarda rejimden korkma gibi bir durum görünmüyor. O, milletine bağlı olduğunu ve bu milletin ızdıraplarına san’at yoluyla tasvir ettiğini, milletine hürriyetten başka bir isteği olmadığını defalarca açık şekilde isbat etmiştir. Bir yönden cesur, öte yandan cazibeli şair bu hasletleriyle herkesin sevgisini kazanmıştır. 
Gerçekten komünist rejim için büyük bir tehlike olarak, rejime sıkıntılı terler döktürmüş bir şairdir. Lâkin, hâkim milletin Türkistan’daki temsilcileri bu cesur şairden kurtulmak için yol arıyorlardı. Önce Çolpan’ı rejim şairi yapmak için çaba sarfettiler. Bu mümkün olmadı. 1926 -1927 yıllarında Çolpan’la ne yapmak gerek, ona karşı nasıl hareket etmek gerek diye tartışmalar başladı. Bir grup ondan vâzgeçilmesi gerektiğini, bir başka grup da Çolpan’dan vâzgeçmenin imkânsızlığını ortaya koymaya çalışıyordu. 
Çolpan’ın tesiri altında yetişmiş şair Aybek 1927 yılında şunları yazdı:
Biz Çolpan’dan onun, bugün kü zaman edebiyatının taleplerine hizmet etmediği için vâzgeçebilecek miyiz? Kanaatımca biz buna muktedir değiliz. Biz Rus yoldaşlarımıza bakarsak onların Puşkin’i sevdiğini görürüz. Puşkin eserlerini her bir Rus komünisti, komsomolu ve aydını okuyor. Onun Rus edebiyatında şerefli bir yeri vardır. Puşkin proleter şairi değildi. Aksine o, feodal ve Aristokrat şairi idi. Onun da gayeleri zamanımız isteklerine uymuyor. Bu böyle olmasına rağmen ne sebepten onu herkes seviyor? Çünkü Puşkin güzel eserler yapmış. Biz de Çolpan’dan ellerimizi çekmiyeceğiz. Çolpan bizim edebiyatımıza yeni şekil getirdi. Genç nesil onun şiir san’atını, açık dilini, çekici üslûbunun seviyor…  Çolpan’ın ideolojisini değil, belki onun bulduğu şairce ifadeleri okuyor. Bu sebepten hiç kimse ondan vazgeçemiyecektir.’’ 
Gerçekten, 1937 yılına kadar Çolpan’dan hiç kimseyi uzaklaştıramadılar. Şairi, son hapsedilişine kadar yedi defa hapsetmişlerdi. Rejime hizmet edeceğim diye hiçbir zaman söz vermedi. Hapishanede ilk istediği daima kağıt – kalem olmuştur. Hapisten çıktığı zaman Birkaç yıl kantarıldığımdan (sebest bırakılmadığımdan) sonra aldım sazı elime’’ kelimeleri ile tekrar eser vermeğe başlamıştır. O, bütün umudunu halkına bağlamıştı. Onun rejimin dehşetinden korkmamasının sebebi de bu idi.
Büyük şair Çolpan, milliyetçiliğin ve milliyetperverliğinin kurbanı olmuştur. Sovyet rejimi için çok tehlikeli olarak kabul edilen Çolpan 1937’de tekrar, hapsedilmiş ve 1938’de de öldürülmüştür. Bu faciayı öğrenen yalnız dostları değil bütün millet Çolpan için gözyaşı dökmüşütür. 
Türkistan Türkleri karanlık gecelerinde Çolpan gibi yıldızı bulmaları için belki daha uzun yıllar bekleyecekler. (Türkistan Türkleri Çoban yıldızına Çolpan derler) Çolpan’ın ideal yolunu yazsak romanlar meydana gelecektir. Onun eserlerindeki istekleri araştırsak, ciltler dolacaktır. Çolpan büyük karanlık devrin yegane parlak yıldızıydı. Onu öldürdüler, lâkin Türk’ü öldüremediler. Ne acı ki, Türk dünyası Çolpan gibi büyük bir şairin fikirlerini genç nesle öğretmek konusunda aciz kalmıştır.
Çolpan, Fergane vadisinde milli mücadele devam ettiği yıllarda Türkistan’ın bu güzel yöresi Çiçekler vadisinden Kanlar vadisi’’ haline gelmiştir. Kan dökülüyor, ülke yıkılıyor. Facialar birbirini kovalıyordu. Çolpan bu faciayı anlatan Ey Güzel Fergane’’ şiirini yazmıştır.
Ey Güzel Fergane  
Ey güzel Fergane kanlı gömleğine kurban olayım
Dağılıp giden kara dağınık saçına bağlanayım
Vahşi bir orman gibi bağrını basmıştır kamış
Gözlerinde hiç görünmez bir alev bir ateş yanış
Geniş uçsuz yaylaların düşmenlere açmış göğsünü
Bir kara perde basmıştır toprağının üstünü
Gözlerin solgun ölü ruhun ile baktın bana
Kurtuluşun yıldızı asla görünmez mi sana
O yüksek heybetli dağların niye kesmez düşmanın yolunu
Yok mudur keskin kılıç kesmeğe düşmanın kolunu
Bizler hepimiz aciz zayıf bağrı ezilmiş senin yolunda
Bu kadar kanlar döküldü o da senin yolunda
Ağlama yurdum gerçi bu gününde yoksa da bahar
Gelecek günlerde bahtının yıldızı parıldar
Adülhamid Süleyman Çolpan, milleti için yanıyor, faciaları görüyor, fakat rejime teslim olmuyordu. 1937 yılından tevkif edilmeden bir müddet önce gece ve gündüz’’ adlı destanını neşr ettirebilmiştir. Bu destanda Türkistan hayatının gündüzün akşamı haline geldiğinden bahseder. Son günlerinde şiirlerini yayınlama imkanı bulamıyordu. Fakat, arkadaşlar arasında şiirlerini okumaktaydı. Hapsedilmeden önce Semerkand’da Tüş’’ (rüya) şiirini okumuş ve Türkistan’daki hayatın Sovyet rejiminin bir şey olmadığını ortaya koymuştur. 

İlgili Gönderiler

1 / 63