Dil ve EdebiyatTürk Dili

Bugünkü Fakir Türkçe

A

nayasamızda Türkiye’nin resmi dilinin Türkçe olduğu yazılıdır. Devletin ve milletin Türkçeyi koruması ve yaşatması gerekir. Oysa bizde son 60–70 yıl içinde devlet, daha doğrusu rejim Türkçeyi çok darbelemiş bulunuyor. Şu anda yine elbette Türkçe konuşuyoruz, yazıyoruz.

  Ama nasıl bir Türkçe? Türkçemiz resmi baltalamalar yüzünden zengin bir kültür dili olmaktan çıkmış; küçük, yetersiz, fakir bir iletişim vasıtası haline düşmüştür. Günlük konuşma ve medya lisanı iki-üç yüz kelimeden ibaret bir telgraf dili şekline dönüşmüştür. Bunu bile yanlışsız olarak kullanamamaktayız. Televizyonlardaki bazı açık oturumlar, konuşmalar nice aydınımızın kendi ana dillerini tekellüm etmede nasıl zorlandıklarını ispat edecek ibretli örneklerle doludur.

  1920’lerde çok zengin, çok edebi, çok güzel bir dilimiz vardı. Bugün nasıl oldu da bu hale düştü. Lisanlar hep aynı şekilde kalmaz, zamanla değişir, yenileşir. Bu iş bizde evrim şeklinde olmaktaydı. Sonra 30’lu yıllarda CHP tek parti idaresi, Bolşevik Rusya’da Stalin rejiminin Sovyet mahkumu Türklere yaptığı gibi Türkçeye müdahaleye başladı. Eski dil bozuktur, biz yepyeni bir dil çıkartacağız dediler ve başladılar kelime uydurmaya. Millet direndi, rejim bastırdı. Sonunda eski nesiller geçip gittikten sonra bu günkü arı ve sade Türkçe hakim oldu. Oldu da ne oldu? Koskoca zengin bir dil gitti, yerine fakir ve yetersiz bir devrim dili geldi.

  Şair-i Azam Abdülhak Hamid Bey, edebiyatımızın şaheserlerinden “Finten” i zengin Batı Türkçesiyle yazmıştır. Şimdi bu kitabı kimse okumuyor. Çünkü o dili bilen kalmadı. İngiltere’de bundan yüzyıllarca önce yazılmış “Hamlet” hâlâ orijinal lisanıyla sahneye konulmaktadır.

  Anadilin bozulması, yozlaşması Türkiye’nin sosyal, kültürel hayatını da bozmuştur. Lisanın fakirleşmesi düşünce hayatının fakirleşmesine yol açmıştır. Betondan okul ve fakülte binaları yapmakla iş bitmiyor. Hangi lisanla ilim okutacaksın?

  Shakesperare Eskimoların arasında yetişmiş olsaydı acaba Hamlet’i yazabilir miydi? Evet, o bir dahiydi. Ama o dahiye o sanatı, o dehayı o eserleri İngiliz toplumu ve İngiliz lisanı yazdırtmıştır. Bizim milletimizin içinde de şimdi nice zeki, istidatlı, dahi insanlar var. Lisansızlık, eğitimsizlik, kültürsüzlük, yetersizlik, aletsizlik yüzünden kendilerini gösteremiyor.

 1928’den önceki bin yıla ait milli edebiyat ve kültürüne ait eserleri, vesikaları, bilgileri okuyamayan, anlayamayan bir Türk, dünya çapında büyük fikir ve edebiyat kitaplarını nasıl yazacaktır?

Dile ve dine müdahale

  Son altmış-yetmiş yıllık tarihimizde lisanımıza ve mukaddesatımıza büyük müdahaleler olmuş, korkunç yıkımlar gerçekleştirilmiştir. Halka sorulmadan, halkın dili ve dini ile üzerinde değişiklik yapılmaya kalkışılmış; tepeden inme emirlerle Ezan-ı Muhammedi değiştirilmiş, onun yerine Türkçe ezan adı verilen tercüme bir metin okutulmuştur. Kur’an-ı Kerim’in de orijinal aslında değil, Türkçe mealinden okutmak üzere hazırlıklar ve denemeler yapmışlarsa da, bunu gerçekleştirememişlerdir.

  Türkçe ezan 1950’ye kadar sürmüş, uzun yıllar boyunca gerçek Ezan-ı Muhammedi’yi okuyanlar yakalanmış, tutuklanmış, işkenceye maruz kalmış, hapishanede çürütülmüştür. 40’lı yıllarda, İsmet Paşa’nın “Milli Şef” sıfatıyla hüküm sürdüğü tek parti devrinde Ankara’daki Hacı Bayram Caminde bazen yüreği yanık Müslümanlar Arapça ezan okurlar, cemaat içinde onlara bir şey yapılamaz, namaz bittikten sonra yakındaki polis merkezine götürülüp feci şekilde eziyet edilirdi.

  Son yetmiş yılda İslam dinine ve Müslümanlara yapılan zulümleri anlatmak için ciltlerle kitap yazmak gerekir.

  CHP diktatörlüğü anadilimiz olan Türkçe’ye de çok karışmış, büyük kötülükler etmiştir. 20’li yıllarda lisanımız çok zengin ve güzeldi. Kelime hazinesi zengindi. Ancak, Türkiye halkının dilini bozmak, kopartmak, kesmek isteyen bir zihniyet “arılaştırma” perdesi altında dile devlet terörü ile karıştı, ne kadar Arapça ve Farsça kökenli kelime varsa bunları atıp yerlerine öz Türkçe diye uyduruk sözcükler koymaya başladı. Bugünkü Almanca’da en az otuz bin adet yabancı kökenli kelime bulunmaktadır. Hatta sırf bunlar için büyük lügat kitapları yazılmıştır. Almanlar bunları atsalar geride lisan namına cılız ve kansız bir yapı kalmaz mı? Fransızca’daki Latin ve Grek dillerinden gelen kelimeler atılabilir mi? Atılırsa Fransızca da biter.

  Ahmet Cevdet Paşa “Belagat-i Osmaniye” adlı kitabının başında, o zamanki zengin Türkçe için “Üç lisanın güzeliklerinden toplamıştır”  demektedir. Sadeleştirme bahanesiyle işte bu güzel lisan kuş dili haline getirilmiş, genç nesillerin mazi ile ve milli kültür ile alakaları kopartılmış, ülkemiz bugünkü kültür buhranına düşürülmüştür.

  Devletin, tek partinin lisanımıza karışmaya hakları yoktu. Türk dili Ömer Seyfettin, Yahya Kemal, Yakup Kadri ve benzeri ediplerin, şairlerin, aydınların kullandıkları dildi. Dil tabii olarak kendi kendini evrim yoluyla geliştirdi. Dilde devrim yapılamazdı.

  Sovyet rejimi, hâkimiyeti altındaki Türk kavimlerinin lisan ve lehçelerini bozmaya çalışmış, fakat bizde yapılanlar kadar feci bir yıkım gerçekleştirememiştir. Azerbaycan Türkçesi’nde hala Arapça ve Farsça’dan alınmış on birlerce kelime bulunmaktadır.

  Türkçemizi nasıl kurtaracağız, eski zenginliğine kavuşturmak için neler yapacağız? Türkiye’nin büyük meseleleri listesine lisan meselesini de koymamız gerekir.

M.Şevket Eygi

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128