* Yrd. Doç. Dr. İsmail Kapan
10 Şubat 1939’da dünyaya gözlerini açmıştı… Vatana, millete, insanlığa hizmet yolunda; ihlâs ve heyecanla dopdolu örnek bir hayatın nihayetinde, 22 Şubat 2013 günü hayata gözlerini yumdu. O bizim ağabeyimiz ve her şeyimizdi…
Formel olarak patronumuz, esasen hocamız, rehberimiz, büyüğümüz, velhâsıl abimizdi. Onun için de herkes ona “Abi” diyordu. Hiçbirimiz ona patron gözüyle bakmamıştık. Zaten o da öyle bir konum istemezdi ve müsaade etmezdi. Eski millî eğitim bakanımız Hüseyin Çelik’in bir sözünü, kendisinden ödünç alarak burada tekrarlayacağım. Vefatı sırasında onun hakkında şöyle demişti: “Abilik sıfatı bazı insanlara çok yakışır…”
Evet, Enver Abiye bu sıfat o kadar çok yakışıyordu ki… Yaşça kendisinden büyük olan pek çok iş adamı ve rical-i devlet de, ona ‘Abi’ diye hitap ediyordu.
Enver Abi, hâl-i hayatında bu sıfatın hakkını fazlasıyla verdi. O bir gönül adamı olarak, her daim insanların gönlünü hoş etmeye çalıyordu. Diyordu ki:
“Bizim işimizin en önemli kısmı gönül yapmaktır…” Böyle düşünen ve inanan ve buna göre de yaşayan insan kalp kırar mı? O, kimsenin kalbini kırmadı. Beşeri ilişkiler noktasında kendisini çok üzenleri dahi hep affetti, üstelik onlara çok iyilikler yaptı. Binlerce insan onun kurduğu müesseselerde geçimini temin etti. Sayısız fakir ve muhtaç kimse, onun ihsanlarıyla ihtiyaçlarını karşıladı. On binlerce insan, Türkiye Gazetesinin, İhlâs Holding ve bağlı kuruluşlarının ürünlerinden istifade etti. İhlâs Vakfı’nın yurtlarında binlerce talebe, barınıp tahsil yapma imkânı buldu. Bilhassa çeşitli İslâm ülkelerinden gelen fakir talebeler için bu yurtlar, huzurlu bir barınma yeri oldu… İhlâs Kurumu ile bir şekilde yolu kesişen herkes, gördüğü iyilikler karşısında şükranlarını ifade etti. Enver Abiye karşı sevgi ve minnet duygularıyla dolu o kadar çok insan var ki…
Hatırlayalım tam bir sene önce, onun cenaze namazına katılan mahşerî kalabalığın yüzlerindeki hüznü ve dillerindeki duaları… Hakiki sevgi işte böyle olur. Enver Abi örnek hayatıyla ve memlekete-millete, insanlığa hizmetiyle bu sevgiyi kazanmış ve hak etmişti. O, kendisi ne kadar sıkıntı içinde olursa olsun, her zaman başkalarının sıkıntısını gidermek ve insanları sevindirmek için çırpındı. Kendi ifadesiyle,
“Geceleri ağlayıp, gündüzleri gülerek…” insanlara ümit vermeye, hizmet etmeye çalıştı. Onu hep tebessüm eden yüzüyle gördük. Şahsen bana da hep tebessüm etmeyi tavsiye etti!.. “İsmail biraz gül!..” ikazını birkaç defa kendisinden aldığımı itiraf etmeliyim. Bu hüzünlü günde, onun güler yüzüne ithafen tatlı bir hatırayı da buraya derc edelim:
1990 yılında, ABD’de böbrek nakli olup Türkiye’ye döndüğünde, kendisini ziyarete gitmiştik. Her zamanki gibi neşeli idi… Odasının girişi biraz kalabalık oldu. Omuzlarımdan sıkıca kavrayıp çekti. “İsmail ne kadar şişmanlamışsın. Kapıya sığmıyorsun!..” diye takıldı. Ne güzel günlerdi o günler… Allahü teâlâ gani gani rahmet eylesin, derecesini âli eylesin!
* * *
Bu metin, kıymetli Türkistan Birliği okuyucuları için şâyân-ı tavsiye telakki edildiğinden Türk Alemiyiz websayfasından iktibas edilerek nazar-ı dikkatinize takdim edilmiştir. Muhtevası ve paylaştığı fikirler tamamen yazarına aittir.