Medeniyetimiz

Biz Kimiz

resim

B
iz Türkler doğulu bir milletiz. Milletler arenasına çıktığımız günden beri hep hareket (göçebe) halindeyiz. Güneşten (doğudan) aldığımız ışıkla hep yine güneşi takip ederek batıya doğru koştuk.
Tarih boyu biz Türlerin devlet ve millet ışığımız hiç sönmedi. Yıkılan her bir devletimizin külleri üzerinden yeni bir devlet (ler) kurmuşuz. 
Devlet ve millet hayatımızda bizim de inişli çıkışlı günlerimiz (asır) oldu. 
İslamiyet’le tanışınca, bu kutlu son din (İslamiyet) ruhumuz, Türklük bedenimiz oldu. Diğer milletler gibi kılıç zoruyla Müslüman olmadık, İslamiyet’in umdelerini benimsediğimiz için, gönül huzuruyla isteyerek ve üstelik kitleler halinde Müslüman olduk. 
Müslümanlığı içten, samimi (ihlas) olarak benimsedik ve o günden beri, İslamiyet ile Türklük aynı derdin, davanın, idealin potasında eriyerek bu günlere geldik.
Öyle ki, atlarımızı Dinyester ırmağının kenarında sulayıp, Tuna’dan kafilelerle geçip Viyana önlerine geldiğimizde; 24 Viyana’dan (sur-kapı) 22’sini fethedip son ikisinde durdurulduk. 
Artık Avrupalı, Türk denince Müslümanı, Müslüman denince Türk’ü anlar olmuştu.
Bütün bu hamleleri aşk, vecd ve ihlas dönemlerimizde yaptık. 
Davamıza (ilayı kelimetullah: Tevhid inancını yüceltip hâkim kılma) olan aşkımızı, vecdimizi, ihlasımızı kaybettiğimizde, durdurulduk (Viyana), bozguna uğratıldık.
Ve o gün bugündür aşkımızı, vecdimizi, ihlasımızı arıyor ve bir türlü bulamıyoruz. 
Batılı olmadan batıyı zapt etmiştik. Batılılar şahsiyetimize meftundu.
Durgunluk (durmak) bize yaramadı. Geri düştükçe hakikati ceket astarımızın içinde unutarak yeni arayışlara girdik. Kimileri kabahati İslamiyet’te buldu ve ‘Hıristiyan olalım!’ dedi. Halbuki en eski Hıristiyan ülkesi olan Etopya (Habeşistan) en geri kalmış ülkelerdendi.
Kimileri dinden (İslamiyet) tamamen soyutlanıp batılı olalım, o şekilde kalkınır ve ileri gideriz dedi. Bunlar bilmiyorlar mı ki, Batı, bütün ışığını (bilimsel gelişmeleri) Doğu’dan, İslam alimlerinden almıştır. 
Hani, insan bilmediğinin düşmanıdır denir ya, onun misali dinimizi bilmediğimiz veya çok yanlış bildiğimiz için din düşmanı kesiliyor ve dinin bizi geri bıraktığını ileri sürebiliyoruz.
İslamiyet’te en üstün rütbe ilim rütbesidir. İslamiyet, değil geri kalmışlığı duraksamayı bile men eder ve ‘İki günü müsavi (eşit) olan ziyandadır’ ve ‘Hikmet (ilim) Müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır’ der. 
Kutsal kitabımız Kur’an-ı kerim: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir’ buyurur. Hülasa İslamiyet baştan aşağıya kadar ilim dinidir; bundan dolayıdır ki, nerede ilim varsa orada Müslümanlık vardır ve nerede ilim yoksa orada Müslümanlık yoktur.
Evet, biz kimiz? Biz bugün ne doğulu ve ne de batılıyız. Renksiz ve şahsiyetsiziz bir halde hala kendimizi arıyoruz. Batılıyız ve doğuluyuz diyenlerin hemen hepsi yalan söylüyorlar. 
Öyle ya; bir şey olmak için, onu bilmek ve özümsemek lazım. Batıcılık ve doğuculuk iddiasındakilere bakalım, bunlar hakkında ne biliyorlar ve neleri özümsediler?
Sadece körü körüne taklitten başka hiçbir şey göremeyiz.
İmam-ı Gazali doğulu bir alimdi, bunun yanında batı felsefesinin tüm akımlarına reddiye yazacak kadar batıyı batıdan iyi biliyordu.
Fatih Sultan Mehmet de doğulu bir padişahtı; başucu kitaplarına baktığımızda, tasavvuftan tarih ve coğrafyaya, optikten matematiğe ve astronomiye, tıptan kelama, tefsire, fıkha ve hadis ilimlerine kadar o günün tüm ilimleriyle meşbu (dolu) olduğunu görürüz.
Sahi, biz kimiz?
         
             
            
                                                                                                                                          
     
 

İlgili Gönderiler

1 / 49