Türkistan

Mihnetkeşler

S
ovyetler birliği dağılmadan önce Rusya ve Türkistan’a giden milli romancılarımızdan M. Necati Sepetçioğlu’nun Özbekistan’daki hatıralarından bir bölümünü aşağıda okuyacaksınız:
Özbekistan’da işçiye “mihnetkeş” deniliyor. Mihnetkeş bizim dilimizde, eski ağızdan kalma bir kelime olarak eziyet çeken, gam ve keder içinde ömür geçiren manasına gelmektedir. 
Gerçekten de Özbek işçisinin durumu, kelimenin taşıdığı manaya eş bir sıkıntıdır. Ağır çalışma şartlarının yanı sıra, mihnetkeşin eline geçen para ancak karnını doyuracak kadardır. Sokaklarda ceket, pantolon giyinmiş, kravat takmış Özbek işçisine hemen hemen hiç rastlamazsınız veya tek tük rastlarsınız. Onların da en iyi giyimli olanları, bizim kasabalı tarım işçilerinin orta halli olamamışlarının giyimi gibidir. 
Özbek her zaman alıştığı milli giyimini sırtından çıkarmak istemez. Ceket, pantolon giyinmiş; gömlek, kravat takmış olanları bile muhakkak başlarında, ilk görüşte iğreti gibi durduğunu sandığınız börkünü giyer. Takke biçimi börk, âdeta Özbeğin simgesidir. Bununla beraber büyük çoğunluk o takkenin en ucuzunu kullanır ve eskimişliğinden, kenarlarının yağırolmuş kirlenmesinden o ucuz takkenin bile yıllar yılı yenilenme imkânı bulunamamış olduğunu anlarsınız. 
Özbekistan’da çoğunluk pamuk işçisidir. Onların pahta dedikleri pamuk Özbekistan’ın beyaz altınıdır. Özbekler yeşil altun, beyaz altun, kara altun diye üç büyük zenginlikle öğünürler. Bu üç zengin kaynak Özbek mihnetkeşinin sanki varlık umududur. Azerbaycan’da petrol demek olan yeşil altun, Özbekistan’da yanılmıyorsam üzümdür. Beyaz altun onların pahta dedikleri pamuk, kara altun da astragandır. 
Bizim modernlik budalalığı yüzünden solculaşmış zengin hanımlarımızın çoğunun kıvır kıvır gösterişine sarıldıkları astragan, biliyorsunuz, ana karnında iken alınıp kürkleştirilen doğmamış kara kuzu derisidir. Özbekistan’ın geniş bozkırlarında gün yüzü görmeden, kapitalist ülkelerde bayatlamış ucuz solcuların kadın vücudlarına sarılmak üzere kürkleşen kara kuzular, Rusya’ya büyük para getirir. Evet Özbekistan’ın kara kuzuları, gün yüzü görmediği ana karnındayken bile Rusya için ölürler. 
Kardeş Cumhuriyetlere Yardım
Özbekistan’da kara altun denilen astragan gibi, beyaz altun olarak pamuk da Özbekistanlı için değildir; Rus içindir. Yılda aşağı yukarı yedi milyon ton pamuk üreten Özbekistan; bembeyaz pamuklu dokumaların, tiril tiril havluların ne olduğunu bile bilmez. Dağlar gibi yığılan pamuğun zenginliği Rusya’ya, ancak mihneti, meşakkati Özbeğedir. 
Yüzbinlerce ton üzüm, kavun, karpuz; ipek böceği kozası ve buğday da aynı şekilde Rus kesesine akar. Sebebini sorduğumuzda; Özbek, o yüzyılların yıprattığı düşünceli yüzündeki kırışıkları kıpırdatmadan; “Yardım gerek” der; “Gardaş repuplikalara (Sovyet cumhuriyetlerine) yardım gerek. Onların yoksulluğunu gidermemiz gerek.”
Bunları söyleyen Özbeğin yoksul görünüşüne ancak acımak gelir içinizden. Kendi zenginliklerine sahip olmayan bir büyük yoksul!
Sorarsınız: “O gardaş repuplikalar size neden yardım etmiyor?”

“Biz eyiyiz, yahşiyiz; bize yardım gerekmez!” Derler. 
Bunu söylerken de günlerdir et yüzü görmeyen evini, sokaklarda yalınayarak vakit geçiren çocuklarını düşündüğünü, yorulmuş ve bıkmış bakışlarından anlamak zor olmamaktadır. Ayrıca sorularınızdan canının sıkıldığını, yahut sıkılmak üzere olduğunu da saklamaz hale gelmiştir. Buna rağmen ısrar edip sorabilirsiniz: “Yardım gerekse yapılır mı?”
Alacağınız cevap klişeleşmiştir: “Repuplikalar birbirine yardım eder.”
İşte bu klişeleşmiş cevap Sovyet Rusya’nın çocuk aldatmacasına benzeyen, sokak ağzıyla söylersek, yutturmacasıdır; Rusya, hükmettiklerini böyle uyutur. Aslında ne repuplikaların birbirine yardımı söz konusudur, ne de ihtiyacı olan cumhuriyetlerin ihtiyaç fazlası olan cumhuriyetlerden yardım alması… Rusya, bu yutturmacayla Rus olmayan cumhuriyetlerden sömürülecek her şeyi sömürür: Rus olmayan, yani komünist Rusya’nın istilâsı altında ezilmiş insanlardan.
Sömürdükleriyle de şişer, dünya yarışına kalkar, sanki düşman olduğu hürriyetleri yok etmek içni teşkilatlanır. Yok ettiği her hürriyet Rusya için yeni bir sömürge alanı doğurur.
Rusya! Rusya!.. dedikleri diyarı, otuzüç gün müddetle dolaştık, artık biliyorsunuz. Niyetimiz Rusya’yı anlatmak değildi. Türkeli’ni, Türkeli’ndeki Türklerin durumunu, gördüğümüz kadarıyla görebilmek; becerebildiğimiz kadarıyla görebilmek; becerebildiğimiz kadarıyla da sizlere nakletmek idi. Doğrusunu isterseniz bugün kadar herkesin ağzına sakız olmuş; methedilmiş, durmadan methedilmiş bir Rusya, bizim ilgimizi çekmeyeceğinden, o methedilmiş Rusya’daki soydaşlarımızın bulundukları durumu, gördüklerimizi abartmadan aktarmak, gayemiz olacaktı. 
Ne var ki, daha adımımızı atmaya niyetlendiğimiz andan itibaren Rusya! Rusya! Dedikleri diyarın, bilerek veya bilmeyerek, olduğundan çok fazla büyütülmek suretiyle anlatıldığını gördük.
 

İlgili Gönderiler

1 / 63