EdebiyatLisan nâmustur!

Beş Bin Kelimeyle Eğitim, Yetmiş Bin Kelimeyle Eğitim

* Yavuz Bülent Bâkiler

Biz, kelimelerle düşünürüz. Kelimelerle konuşuruz. Çok güzel bir deyimimiz var: Ayağını yorganına göre uzatmak. Bu deyimi dilimiz için kullanırsak şöyle bir benzetme yapmış oluruz: Bu deyimdeki yorgan; bildiğimiz, kullandığımız kelime sayımızdır, yani dil dağarcığımızdır. Ayak ise meramımızdır. Yani herkes meramını, istediklerini, düşündüklerini, ancak bildiği, benimsediği, sevdiği kelimelerle anlatır, yazar. Yorgan kısa olduğu zaman ayak ya karına doğru çekilir veya açıkta kalır.

Konuşmada ve yazmada da böyle. Kelime dağarcığımız yeteri kadar zengin değilse, ifadede tökezlemeler başlar. İkide bir tekrarlanan “şey” kelimesi, yani, falan, filân tekrarları, “aaa” ve “ııı” çirkinliği, bizi çıkmazlara sokar. Bu kelime noksanlığı, yazıda daha çok acısını hissettirir. Bizi gülünç duruma düşürür. Okuyucuyu öfkelendirir.

Öğretmenlerimizin yani Milli Eğitimimizin vazifesi, bilmekten ve bildirmekten, öğrenmekten ve öğretmekten korkmamak olmalıdır. Biz öğrenmekten ve öğretmekten korkan nesiller yetiştiriyoruz. Öğrenmemekle övünen nesiller, artık Afrika topluluklarında bile kalmadı. Dil konusunda öğrenmekten ve öğretmekten korktuğumuz kelimeler, soyumuzun-sopumuzun bin yıldan beri konuşa konuşa ruhuna sindirdiği, sevdiği kelimelerdir.

Bildiğiniz gibi, “kelime” Arapça asıllıdır ama, tamamen Türkçeleşmiştir. Kelime, dağdaki çobandan Çankaya’daki cumhurbaşkanına kadar, herkesin bildiği, tanıdığı, sevdiği bir güzel dost. Hal böyle iken onu Arapça asıllıdır diye kapı dışarı edip, yerine sözcük diye bir cüce koymak neden?

Bizim eskiden küçülttüğümüz, çıtı pıtı bir güzellik haline soktuğumuz bir kelimemiz, bir kelimeciğimiz vardı. Bir umut kapısından duyacağımız bir kelimecik bile, yüreğimize su serperdi. Bazı ümitsiz hallerde öğretmenimizden, doktorumuzdan, idarecilerimizden, sevgilimizden bir tek “kelimecik” duymak için can atardık. “Bana bir tek kelimecik olsun söyle yeter!” derdik.

Şimdi şu “sözcük” kabadayısı, “kelimeyi” de “kelimeciği” de tepeleyip geçmek istiyor. Artık “Bir kelimecik” diyemiyoruz, diyemiyorsunuz. Haklıyız da “Bir sözcükçük” nasıl diyebiliriz? Bu budamalardan dilimiz, edebiyatımız ne kazanıyor? Yorganımızı neden küçültüp duruyoruz. Bir elif gibi rahat ve güzel, boylu poslu uzanmak varken, bir virgül gibi, bir soru işareti gibi kıvrılıp kalmak, tortop olup küçülmek neden?

Şimdi acaba bizim Milli Eğitim Bakanlığımız, çocuklarımızı kaç bin kelimeyle okutup yazdırıyor? Bu çok mühim. Yorganımızın boyu acaba ne kadar?

Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nuri Köstüklü Beyefendi’nin Sosyal Bilimler ve Tarih Öğretimi isimli eserinin 198. sayfasındaki tespitler çok dehşet verici. Bu ilmi araştırmadan öğreniyoruz ki Türkiye’deki ders kitaplarında, ortalama 5000 kelime var.

Acaba Avrupa ve Amerika okullarında okuyan çocukların ders kitaplarında kaç kelime yer alıyor? Şu rakamları lütfen unutmayın: Amerika’da ilköğretim okullarının ders kitaplarında 71.681 kelime var. Almanya’da 70.400 kelime, Japonya’da 44.224 kelime, İtalya’da 30.193 kelime, Suudi Arabistan’da 12.579 kelime, ders kitaplarına renk katmış.

Anneler! Babalar! Sevgili öğretmenler! Biz çocuklarımızı 5.000 kelimeyle okutuyoruz. Batı dünyası 70.000 kelimeyle…. Çocuklarımız da bu 5.000 kelimenin bin kelimesiyle konuşup yazıyorlar. Bin kelimeyle edebiyat mı yapılır? Şiir mi yazılır? Honoré de Balzac diyor ki: “Millet, edebiyatı olan topluluktur.”

Bin kelimeyle hangi eser okunur? Hangi eser anlaşılır? “Çocuklarımız aman İngilizce öğrensin” diyorsunuz. Bin kelimelik bir cüce Türkçe ile, zengin bir İngilizce karşısına çıkacak olan çocuklarımızın, yarınki Türkiye’yi hangi çıkmazlara sokacaklarını düşündünüz mü hiç?

Sömürge valilerinin ve idarecilerinin kafalarıyla yetişenler, Türkiye’yi aydınlıklara taşıyamazlar. Milletimiz, zengin bir Türkçe ile düşünen, konuşan, yazan, bilgi çağını yakalayan ilim, fikir, sanat ve siyaset öncülerine muhtaç. Bu da 70.000 kelimelik bir Türkçe ile eğitimden geçer.

Doğru! Çok doğru!

Bu konuda Namık Kemal’in iddiası da tamamen ilmî esaslara bağlı. Namık Kemal diyor ki: “Bir insanın zekası, bildiği kelime sayısıyla orantılıdır. Bir insan ne kadar çok kelime bilirse zekâsını o nisbette iyi kullanır. Söylenenleri anlamakta, meramını ifade etmekte zorluk çekmez. Bir insanın kelime hazinesi zayıfsa, önüne konulan bir kitabı kavrayamaz. İlmi araştırmalarda bulunmaz. Ortaya ilmi ve edebi eserler koyamaz.”

 
* * *

İktibas: Bu metin, kıymetli Türkistan Birliği okuyucuları için şâyân-ı tavsiye telakki edildiğinden Türk Alemiyiz websayfasından iktibas edilerek nazar-ı dikkatinize takdim edilmiştir. Muhtevası ve paylaştığı fikirler tamamen yazarına aittir.

İlgili Gönderiler

1 / 4