avuz Bülent Bakiler’in bir Azerbaycan
seyahatinde rehberi Elçin Şıhlı ile yaptığı sohbeti aşağıda okuyacaksınız:
—
Azerbaycan’ın nüfusu kaç milyondur Elçin?
—
Yedi milyon yarım!
—
Peki bu yedi buçuk milyon halk, hangi dille
konuşuyor?
—
Azerbaycanca diliyle.
—
Azerbaycan bir coğrafya ismidir. Dil başka
coğrafya başka. Yani siz Azerbaycan’da Türkçe mi konuşuyorsunuz?
—
Yok! Bizim dilimiz Azerbaycancadır!
İçimden
dedim ki: “Ben sana gösteririm
Azerbaycancanın ne demek olduğunu! Ol mahiler ki, derya içindedirler de
deryanın ne olduğunu bilmezler!”
—
Elçin, şu uzaklarda yükselen toprak yığınlarına
Türkçede biz “dağ” diyoruz. Siz
onlara Azerbaycancada ne diyorsunuz?
Başını
bana doğru çevirerek cevap verdi:
—
Biz de “dağ” deyirik.
Ben
gözlerimi iri iri açarak, çok şaşırmış gibi yaparak dedim ki:
—
Allah!
Allah! Şu büyük tesadüfe bak! Demek onların ismi Türkçede de, Azerbaycancada da
“dağ” demek ha?
Sonra,
şahadet parmağımla gökyüzünü işaretleyerek sordum:
—
Elçin, şu başımızın üstündeki maviliğe biz
Türkçede “gök” diyoruz. Siz ona
Azerbaycancada ne diyorsunuz?
—
Biz de ona “göğ”
deyirik!
Ben
yine hayretlere düşmüş gibi yaparak ve avuçlarımı birbirine vurarak söylendim:
—
Allah!
Allah! Bu kadar tesadüf olmaz yani!
Sonra
uçuşan kuşları, etrafımızdaki ağaçları, otları, çiçekleri göstererek sordum:
—
Elçin!
Türkçede bunların ismi “kuştur”,
şunlar “ağaçtır”, onlar da “ottur”, “çiçek”tir.
Acaba bunlara Azerbaycancada ne deniliyor?
—
Biz de onlara “guş”, “ağaç”, “ot”, “çiçek” deyirik!
Sesimi
biraz daha yükselterek, elimi oturduğumuz koltuklara vurarak bağırdım:
—
Olamaz Elçin! Sen galiba benimle şaka
yapıyorsun! İki ayrı dilde bu kadar benzerlik olur mu yani?
Sonra
şehadet parmağımla kendi başımı işaret ederek:
—
Elçin Türkçede biz buna “baş” diyoruz. Buna “saç”,
bunlara “kaş”, “göz”, “kulak” diyoruz.
Bu “burun”dur, bu “ağız”,
bunlar “diş” tir. Bu “dil”, bu “dudak, bu “boyun”… Peki
siz Azerbaycancada bunlara ne diyorsunuz?
Elçin
kendisini nereye çekmek istediğimi anladı. Ama artık kaçış yolu yoktu. Başını
göğsüne düşürerek cevap verdi:
—
Bizde de aynı! Bizde de aynı! Bir ferg yohdu.
Oturduğum
yerden, birkaç defa kalkıp kalkıp oturdum:
—
Hey
Allah’ım! Yarabbim! Aklım sana emanet! Demek biz de Türkiye’de asırlardan beri
Azerbaycanca konuşuyormuşuz da haberimiz yokmuş!
Sonra
genç arkadaşıma son darbeyi vurmak için yeniden söze başladım:
—
Elçin, bir dili, başka bir dilden ayıran en
büyük özellik sayılara verilen isimlerdir. Yani hiçbir dilin sayı isimleri
başka bir dilin sayılarına verilen isimlere benzemez. Meselâ biz:
Bir-iki-üç-dört diye sayıyoruz. Fransızlar: Ön-dö-truva-katr diye, İngilizce:
Van-tu-tri-for diye ağızlarını açıyorlar. Bunun tek istisnası Kürtçededir.
Kürtçenin sayılarına verilen kelimelerle Farsçanınki aynıdır. Yani sadece
Kürtler sayılarına verdikleri isimleri Farslardan almışlardır.
Azerbaycanca
Türkçeden farklı bir dil olduğuna göre, sizin sayılara verdiğiniz kelimeler de
herhâlde Türkçeden farklı olmalı. Sizin sayıları doğrusu merak ediyorum. Lütfen
birden ona kadar sayar mısın bana Elçin!
“Biz de öyle sayırık! Biz de öyle sayırık!”
derken sesi kısıktı. Başı göğsündeydi. Sayıları saymak istemedi. Ben ısrar
ettim.
—
Lütfen!
Birden ona kadar sayar mısın bana!
Elçin
öyle susup kalınca, o zamana kadar bizi dinleyen ve hiç konuşmayan arabanın
şoförü, neşeli bir sesle saymaya başladı:
—
Bir-
ikki-üç-dört-beş-altı-yeddi-seggiz-dogguz-on! Vesselâm.
—
Ay Elçin, şu üzerinden geçeceğimiz yapıya
Türkiye Türkçesinde biz “köprü”
diyoruz, yolumuzun sağında-solunda uzanan kara parçasına da “toprak”! Azerbaycancada bunlara siz ne diyorsunuz?
Elçin’in
yüzündeki güzel gülümsemeyi görmenizi çok isterdim. Sanki benden böyle bir soru bekliyormuş gibi
gürledi:
—
Biz şuna “körpi”
deyirik; bu yanımızdakilere de “torpağğğ”.
—
Sevgili kardeşim Elçin! İşte her şey ayan-beyan
ortada! Sizin Azerbaycanca ile bizim Türkiye Türkçesi arasındaki fark “köprüyle körpi, taprakla torpağ”
arasındaki fark gibidir. Azerbaycanca diye bir dil yoktur. Azerbaycan Türkçesi
elbette vardır. Ama Azerbaycan Türkçesi de bal gibi bir Türkçedir.
Moskova
“Türk” kelimesinden hoşlanmıyor.
Sebeplerini biliyorum. Moskova size “Türk”
dememek için “Oğuz” diyor. İyi ama
Oğuzlar da Türk milletinin som altından 24 boyudur ve o boyların hepsi de
tamamen Türk’tür.
Bizim
cumhuriyetimiz, Osmanlının vârisidir. Osmanlı da Selçuklunun vârisi. Selçukluyu
Oğuzların Kınık Boyu, Osmanlıyı ise Oğuzların Kayı Boyu kurdu. Yani şimdi
Türkiye topraklarında, çeşitli Oğuz boyları yaşıyorlar.
Ruslar
sizin de Oğuz olduğunuzu kabul ediyorlar.
Demek ki, biz aynı millete mensubuz. Peki bir milletin iki ayrı dili
olur mu? Bütün Oğuz boyları Türkçe konuşmaktadırlar sevgili kardeşim!
Yavuz Bülent Bakiler